21 Mart Dünya Ormancılık Günü
Savaşlar, derinleşen ekonomik kriz, iş kazaları, kadın cinayetleri ve sosyal çalkantılarla birlikte iki yılı aşkın bir süreden beri devam eden ve küresel boyutta yaşam standartlarımızı sınırlayan Covit - 19 salgını, nedeniyle önceliğimiz insanca yaşam ve hayatta kalma mücadelesi olmuştur. Bu süreçte sağlıklı gıda ve temiz suya ulaşım en önemli gereksinim olmuştur. Böylesi zor dönemlerde ihtiyaç olan suya yeterince sahip çıkıyor muyuz.? Temiz ve içilebilir suyun teminatı olan ormanlarımızı ve su havzalarımızı koruyabiliyor muyuz.? Gündemimize oturan salgın ile küresel düzeyde ormansızlaşma, suların kirlenmesi ve yaşam alanlarının daralması arasında önemli bağ olduğu bilinen bir gerçektir
İnsanlığın yaşam kalitesini sınırlayan tüm bu olumsuzluklar olanca hızıyla sürerken diğer yanda ise ormanlar, meralar, korunan alanlar, milli park alanları, zeytinlikler; açık alan maden işletmeciliği, HES, RES, sanayi tesisi, konut vb. yapılara heba edilmektedir.
Birleşmiş Milletler çatısı altındaki Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) tarafından hazırlanan rapora göre her yıl yaklaşık 4,7 milyon hektar orman alanı tahrip olmaktadır. Aynı kaynakta 1990 yılından bu yana 178 milyon hektarlık orman alan yok olduğu belirtilmektedir. Bu arada ne yazık ki yeryüzünde temiz ve içilebilir su havzalarının önemli bir bölümünün ormanlık alanlarda olduğu bir gerçektir.
Ülkemizde ise durum çok farklı değildir. Her ne kadar orman alanını artıran ender ülkelerden biri olduğumuz (1973 yılında 20,2 milyon ha günümüzde 22,9 milyon ha) söylense de yapılan araştırmalarda nüfusun artmadığı, görece az arttığı ya da azaldığı illerde orman alanları arttığı halde endüstrinin ve nüfusun yoğun olduğu ve giderek arttığı kentlerde ormanların azaldığı saptanmıştır. Bu arada orman envanter tekniğinin gelişmesi ile alan miktarının önemli ölçüde arttığı da bilinen bir gerçektir.
Ülkemizin büyük bir bölümü “kurak” ve “yarı kurak” bir iklim tipine sahip coğrafyada yer almaktadır. Bu nedenle özellikle iç bölgelerde tahrip olan ormanların veya ekosistemlerin rehabilitasyonunda iklime bağlı zorluklar yaşanmaktadır. Ülkemizde resmi verilere göre; 67.773 km2 ve ülke yüzölçümüne oranı 8,7 Avrupa birliğinde 25,9 dünyada ise 13,9 dur. Bu verilere göre ormanlarımızı ve doğal varlıklarımızı hassasiyetle koruyup gelecek nesillere taşımamız gerektiği halde günümüzde buna çok da dikkat gösterilmediği apaçık ortadadır. 1956 yılından 2002 yılına kadar 15, son 19 yılda da 28 olmak üzere orman kanunu 43 kez değiştirilmiş Bugün yaklaşık
hektardan fazla ormanlık alan başka amaçlarla kullanılmak üzere izne konu edilmiştir. Buna büyük bir bölümü tarım alanına dönüştürülen 140,000 hektar civarındaki özel ağaçlandırma izinleri dahil değildir.
Son yıllarda ekonomik kriz bahane edilerek piyasa ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak ormanlarımız yoğun bir üretim baskısı altına alınmıştır. 15 yıl önce 13 milyon m3 olan üretim 2017 yılında 18,5 milyon m3, 2020 yılında ise 28,5 milyon m3 ‘e çıkarılmıştır. Gelinen aşamada odun üretimi baskısı ormanlarımızın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
Doğa Koruma ve Milli Parklara ilişkin 03.03.2021 tarihinde yapılan düzenleme ile Milli Parklar içerisindeki ormanlar da üretime açılmıştır. Sulak alanlarla ilgili olarak 19.03.2021 tarihinde yapılan yönetmelik değişikliği ile koruma kavramı esnetilerek sulak alanlarda “düzenlenen zorunlu altyapı projeleri haricinde, kamu yararı kararı bulunan zorunlu altyapı projelerine, hazırlanacak Ekosistem Değerlendirme Raporu doğrultusunda, ekosistem bütünlüğünü telafi edici tedbirlerin alınması şartıyla bakanlıkça izin verilir.” İbaresi eklenerek sulak alanlarda bir nevi yapılaşama kolaylaştırılmıştır Geçtiğimiz günlerde(1 Mart 2022) Maden Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle Zeytin sahalarında da madencilik yapılmasına izin verilmektedir. Yine Resmi Gazetenin 5 Mart 2022 tarihli sayısında yayımlanan, “Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte” yapılan son değişiklik. Bu değişiklikle; korunan alanlarda bile yapılaşma kolaylaştırılmıştır. 28 Ocak 2022 tarihinde Bolu Köroğlu Dağı Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi Kartalkaya Kayak Merkezi ile Karacasu Termal Turizm Merkezi arasında kalan 38 bin 848 hektarın turizme açılması amacıyla ihaleye çıkılarak bölgede yapılaşmanın önü açılmıştır. Yine geçtiğimiz Şubat ayında Bursa’da bulunan Uludağ Milli Parkı için Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanan “Uludağ Alan Başkanlığı” kanun tasarısı TBMM’ne gönderilmiştir. Milli Park alanları kuralsız ve kontrolsüz yapılaşmanın önünde engel olarak görüldüğü için bu kanunla kurulacak Alan Başkanlığı ile bölgedeki ormanlara ilişkin alınacak kararlar, koruma öncelikli olmayıp yeni turizm aktivitelerinin geliştirilmesine yönelik kararlar kolayca alınmış olacak ve milli parkta kuralsız kontrolsüz yapılaşmaya izin verilmiş olunacaktır. 28 Nis 2018 tarihinde yapılan 7139 sayılı torba yasa ile 6831 sayılı orman kanununa eklenen ek.16. madde ile “bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlar orman dışına çıkarılır” hükmü ile keyfi bir ormansızlaşmanın önü açılmıştır. Açıkça anayasaya aykırı olduğu halde yargı denetiminin evrensel hukuk normlarına göre yapılmaması nedeniyle bu yasa yürürlüğe girmiş ve ormanlar üzerindeki yasal koruyuculuk darbe almıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığınca “Çeşme Turizm Projesi” adı altında bir çalışma yürütülmektedir. Sadece mesleki açıdan değerlendirdiğimizde bilimsel dayanaktan yoksun olarak gördüğümüz söz konusu proje, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve yürürlükteki yasal mevzuata aykırı olması nedeniyle uygulanabilir olmadığı gibi; kamu yararı taşımayan aksine çevre kirliliği ve doğa tahribatına neden olacak bir projedir. İzmir için “Kanal İstanbul” projesi niteliğindeki bu rant projesi hayata geçirilmemelidir.
30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen 6,9 şiddetindeki depremde zarar gören depremzedelerin konut ihtiyacının karşılanması gibi insani bir talebin karşılanması bahanesi ile Bayraklı İlçesine gerçek ihtiyacın yaklaşık üç katından fazla (3.753.603,97 m2) alan Cumhurbaşkanlığı’nın 25.11.2020 tarih ve 3226 sayılı kararnamesi ile orman dışına çıkarılmıştır. 1995 yılında meydana gelen sel felaketinde 58 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği bu havzada İZSU’nun da katkılarıyla dönemin Orman idaresi tarafında erozyon kontrolü tedbiri alınarak yeni bir felaket önlenmiş ancak, bu alanın orman dışına çıkarılarak yapılaşmaya açılması ile adeta bir başka felakete davetiye çıkarılmıştır. Yapılan milyonlarca liralık masraf bir yana yer altı su rezervlerinin dengesi ve yeşil alan bakımından kıt kaynaklara sahip İzmir için ayrı bir önemli bir kayıp olmuştur. Bu karara ilişkin TMMOB olarak dava süreci başlatılmış olup hukuki süreç devam etmesine rağmen hukuki süreç hiçe sayılarak yapılaşma hızla devam ettirilmektedir. Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl ülke tarihinin en büyük orman yangınlarında Orman Genel Müdürlüğü personelinin göstermiş olduğu üstün çaba azmine rağmen maalesef 133,000 hektardan fazla ormanımız yangınlardan zarar görmüştür. Oysa dünyamızda yaklaşık son 20 yıldan beri hatta son yıllarda emareleri sıkça görülen bir küresel iklim krizi karşı karşıya olduğu bir gerçektir. Maalesef dünyadaki orman yangınları ve diğer belirtilerden yeterli dersi çıkarmış olsaydık ormanlarımızın büyük bir bölümünü kurtarabilirdik. Yapılması gereken; yıllardan beri söylenen ve realiteleye dönüşen küresel iklim krizi koşulları dikkate alınarak önümüzdeki dönemden itibaren orman yangınları ile en üst seviyede mücadele etmek için başta sayıca eksik olan eğitimli orman yangını söndürme personeli ve sürekli kamuoyunun dikkatini çeken hava aracı (uçak + helikopter) eksikliği acilen giderilmelidir.
Yukarıda belirttiğimiz doğaya zarar veren çarpıcı olaylara daha birçok eklenebilir. Yaşanan dehşet verici saldırılara rağmen TMMOB’ye bağlı meslek odaları olarak bilimin ve tekniğin ışığı altında kamu yararı gözeterek birikimimizi, kentimizin ve ülkemizin kalıcı çıkarları için kullanmak, sermayenin saldırılarına karşı kentimizi, ülkemizi ve doğamızı korumak toplumsal sorumluluğumuzdur.
Dünyada ormansızlaşma ile doğal dengenin bozulması ve çevre sorunlarının artması ile birlikte ormansızlaşmanın önüne geçmek amacıyla Avrupa Tarım Konfederasyonu’nun önerisi ile 1971 yılında Roma’da toplanan Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), kuzey yarımkürede ilkbaharın, güney yarımkürede sonbaharın başlangıç günü olan 21 Mart’ı DÜNYA ORMANCILIK GÜNÜ olarak ilan edilmiştir.
Bugün; dünya uluslarınca da benimsenmiş olan ve ülkemizde de “ORMAN HAFTASI VE AĞAÇ BAYRAMI” olarak kutlanan 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde bir kez daha, başta üyelerimiz ve basın-yayın olmak üzere tüm halkımızı ülkemizin taşına, toprağına, havasına, suyuna, ORMANLARINA sahip çıkmaya çağırıyoruz.