Ne Eşkiyaların Kurşunuyla
Ne De Bürokratik Oligarşiyle
“SUSMAYAN VİCDANIM”
Kamudaki görevimden dolayı yetki alanında bulunan ormanların korunmasından ve işletilmesinden sorumluydum.
Sorumluluğumun gereğini eksiksiz yapabildiğim ölçüde vatanımı en çok sevebileceğime ve vatanıma ihanet etmeyeceğime inanmıştım.
Tüm görevlerimde de inancımdan asla taviz vermemiştim.
Mesleğimin ilk yıllarında orman kaçakçılarının kurşunuyla Rize Ardeşen’de ağır yaralanmıştım.
2003-2008 yılları arasında görev yaptığım İstanbul’da da inancımın gereğini yapmıştım.
Tüm aşamalarını birincilikle bitirdiğim eğitim hayatında ve en önemli kadrolarda görev yaptığım meslek hayatımda edindiğim bilgi ve deneyimimi İstanbul’daki çalışmalarıma da yansıtmıştım. Kısa sürede göz dolduran başarılı çalışmalarım her kesimden büyük takdir toplamıştı. İstanbul’u geleceğe hazırlayan “maden ocaklarının hafriyat toprağı ile rehabilite edilerek ağaçlandırılması” projesi hafriyat rantından dolayı büyük sorun olmuştu.
Kamuya önemli gelir sağlayan hafriyat ihaleleri hafriyattan beslenen rant çetelerini rahatsız etmişti. Orman idaresine ait hafriyat gelirlerini de ihalesiz sistemlerle ranta dönüştürmek için her yolu denemişlerdi.
Rant çetelerinin canhıraş gayretlerini Bakanlığımın da desteği ile görev süremde tamamen boşa çıkarmıştım.
2007 yılında yaşanan Bakan değişikliğinden hemen sonra İstanbul’daki görevimden hızla uzaklaştırılmıştım.
Bizzat yaşayarak tanık olduğum gerçekler karşısında sessiz kalmadım.
Bölge Müdürü, Genel Müdür Yardımcısı, Başbakanlıkta Devlet Bakanı Danışmanı ve Bakanlık Müşaviri ünvanlarımla yetkili makamlara yazdığım mektup,ileti ve raporlarla rant çetelerini ve amaçlarını deşifre ettim. Bundan dolayı Ranta çalışanların makam güçleriyle sürgüne, sürekli Mobbing’e ve sık sık da itibar suikastine maruz kaldım.
Mesleğinin ilk yıllarında Rize’de karşıma çıkan orman kaçakçılarının yerini İstanbul’da Rantçılara hizmet edebilmek için makam gücünü acımasızca kötüye kullanabilen yönetim anlayışları almıştı. Söz konusu anlayışların hukuksuz idari işlemleri kaçakçıların kurşunundan daha çok canımı acıtmıştı.
Kesinleşen 8 yargı kararıyla da hukuksuzluğu ispat edilen idari işlemlerle yetinilmemişti.
Ergenekonculukla da tanımlanan dönemin en tehlikeli suçlamalarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştu. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi şahsıma yöneltilen suçlamaların hepsini oy birliği ile geçersiz saymıştı.
Maruz kaldığım haksızlıklara neden olan idari işlemleri iptal eden yargı kararları mektup, ileti ve raporlarımda dile getirdiğim tüm bilgileri de onaylamıştı.
Yıllar önce dikkate alınmayan uyarılarımın haklılığı 15 Temmuz darbe girişiminden sonra başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm devlet büyüklerimizin beyanlarıyla da ayyuka çıkmıştı.
Haklılığımın ödüllendirilmesini beklerken fırsata dönüştürülen OHAL Yasalarıyla Devletimizin bekasına,Milletimizin birlik ve beraberliğine kast eden Fetöcülük iftirasıyla da tehdit edildim. Ya KHK ile fetöcü ilan edilmeme razı olacaktım ya da tehdite boyun eğerek önüme dayatılan emeklilik dilekçesini imzalayacaktım. Karar vermem için de sadece 2-3 saatlık bir sürem vardı. Telefonla ulaşabildiğim en önemli kadrolardaki yakınen tanıdığım bürokrat ve siyasetçiler de emekli olmaktan başka çaremin olmadığını telkin etmişlerdi. Hayata yeni atılan çocuklarımın da zarar görebileceği endişesiyle ve o günün ağır psikolojik şartlarında yaşadığım travmayla tehdite boyun eğmek zorunda kaldım.
Yaklaşık “5 milyar dolar” değerindeki kamuya ait hafriyat gelirlerini ranta dönüştürmek için aklını ve vicdanını çıkarlarına teslim eden rant çeteleri ile CIA Ajanı imam bozuntusuna teslim eden terör çetelerinin işbirliğiyle mesleğine kurulan kumpasa engel olmak istediğimden dolayı en verimli çağımda tehdit ve şantajla emekli edildim.
Sadece sorumluluğumun gereğini yaptığımdan dolayı yaşadığım haksızlıkları içime sindiremedim.
Hepsinden öte vatanı sevmenin ve vatana ihanet etmemenin kamu gücüyle cezalandırılmasına vicdanım asla razı olmamıştı.
Yaşadığım tüm haksızlıklar gibi tehdit ve şantajla emekli edilme olayını da yargıya taşıdım.
Israrlı ikazlarıma rağmen yasal değişiklikle oluşturulan ihalesiz sistemleri yıllar sonra ranta hizmet ediyor gerekçesiyle Danıştay’ın 8. Dairesi iki kez iptal etmişti.
24 Hazıran seçimlerinden sonra üst yönetim kadrolarıyla birlikte yönetim anlayışı da değişen Bakanlığa şikayet dilekçesi verdim. Dilekçemde fetöyla mücadeleyi suistimal ederek tehditle emekliliğime neden olanların cezalandırılmasını istedim.
Mesai arkadaşlarının da tanık sıfatıyla önemli katkı sundukları soruşturma sonucunda fetocülükle tehdit edilerek emekli edildiğimi Bakanlığım da kabul etti. Gizli kalan çok önemli gerçekler de açığa çıkmıştı.
Bakanlık, dönemin personelden sorumlu Bakan Danışmanı ile Personel Daire Başkanı hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.
Yukarıda yazdıklarımın hepsini yargıya ve Bakanlığa sunduğum dilekçelerimde dile getirdim. Ayrıca Mahkemedeki duruşmada yargıçlara da tek tek anlattım.
Mücadelemin haklılığını ve kamu yararını korumak adına çetelere karşı verildiğini yaşanan olaylar, yargı kararları, müfettiş raporları ve en sonunda da 2020 yılına ait Sayıştay raporları teyit etti.
Tüm kamu kurumlarında ahtapot gibi kök saldıkları bir dönemde(2008-2012) işbirlikçi çetelerin olağanüstü baskıları vicdanımı susturamamıştı.
NOT: Meslek Hayatımın ve Kamu Malını Çetelerden Korumaya Yönelik Mücadelemin tüm ayrıntılarını, raflarda yerini alan kitabım BÜROKRANT’TA