Doğal Afetlerin Araklı’ya Diğer Etkileri
Sel ve heyelan olayları tarihte Araklı’da sadece yıkıma, can ve mal kayıplarına yol açmakla kalmamıştır. Sel ve heyelan olayları, ciddi sağlık problemlerinin de habercisidir. Yoğun yağışlar ve buna bağlı oluşan bataklıklar, Araklı'da ciddi sağlık sorunlarına yol açmıştır. Bu doğrultuda, 19 Ağustos 1952 tarihinde Sürmene’de sağlık merkezi açılmasına ve Araklı’nın sıtma savaş bölgesine dahil edilmesine karar verilmiştir. Fakat, sıtma tehlikesi 4 Ağustos 1978'de Araklı’da yeniden baş göstermiştir. Sıtma meselesinin ortadan kaldırılması için 9 Şubat 1979 tarihinden itibaren Araklı’daki bataklıklarda ağaçlandırma yapılmaya başlanmıştır. Doğal afetler bir yandan da, kuraklığın ve tarımsal üretimdeki büyük azalmanın işaretidir. Nitekim, 1934 yılında Sürmene kazasının Araklı nahiyesinden başlayarak, Vakfıkebir’e kadar devam eden sahil bölgesinde kuraklık yüzünden tarım çok vahim bir duruma düşmüştür. Birkaç yıl evvel Karadere’deki İlbank’a ait su kuyularının bulunduğu Karadere vadisindeki su seviyesinin alt kota düşmesi nedeniyle, su pompalarının çalışamadığı ve ilçeye su verilemediği gerçeği de unutulmamalıdır. Şimdilerde Horyan suyu ile Araklı’nın su ihtiyacı normalleştirilmiş olabilir. Lakin vadideki su seviyesinin düşmesi, hem tarım alanları hem de Araklı şehir merkezi için tehlikeli başka durumlara yol açabilir. Yer altındaki suyun azalması ve oluşacak yeraltı boşlukları vadideki bugünkü ve yarınki tarım çabalarını ile vadideki kadim florayı doğrudan etkileyebilir, yeraltı suyunun çekilmesi muhtemel çökmelere ve muhtemel obruklara yol açabilir. Yeraltı sularının çekilmesi ve su kaynaklarının azalması, akabinde buharlaşmanın ve nemin düşmesi Araklı’daki tarımsal üretimi de olumsuz etkileyebilir. Konuyla ilgili uzmanların görüşleri doğrultusunda ve dikkatle hareket etmekte fayda var. Ama esas tedbir, Araklı’daki tabiatın fıtratına saygı göstermekten ve onu itina ile korumaktan geçmektedir.
Araklı İçin Neler Yapılmalıdır?
Bütün bahsedilenlerle birlikte Araklı ilçe merkezine özellikle dikkat çekmemiz gerekmektedir. Öncelikle bilmeliyiz ki, Araklı ilçe merkezi en iyi haliyle deniz seviyesindedir. Araklı’da uzun bir süreden beri meydana gelen plansız ve kontrolsüz yapılaşmanın ilçeye yaşattığı handikaplar yanında, Araklı’nın denizi ile arasına çekilen duvar görünümlü sahil yolu, muhtemel afetler durumunda bir baraj görevi görebilecek ve Araklı ilçesini dezavantajlı duruma sokacaktır. Araklı’nın alt yapısı ise olağan dışı yağışı tahliye edecek durumda değildir. Tahliye etmesi belki mümkün de değildir. Çoğu afette Araklı ilçe merkezini suyun basması bunun işaretidir esasen. Araklı, hem Karadere nehri tarafından yapılan dere ıslahı dolgusu ile hem de deniz tarafından yapılan otoyol dolgusu ile sarılmış olup, ilçe merkezi kot olarak bu dolguların ciddi anlamda alt seviyesindedir. Sahil otoyolu dolgusu ile Karadere nehrinin ıslah dolgusu arasından kalan Araklı’ya, Karadere vadisinden veya Turup Dağı tarafından gelecek muhtemel yoğun bir su baskını ilçeyi -Allah muhafaza- çok büyük risk altına sokabilir. Daha evvelki bir yazımda, çılgın bir proje başlatıp, Araklı’yı denizden kuşatan (!) bu otoyolunu ortadan kaldırmak gerektiğini hatta Kalecik girişinden açılacak yeni bir tünelle yolun, Karadere vadisinin iç kesimlerinden yine tünellerle Küçükdere istikametine, oradan Sürmene tarafına geçirilmesini naçizane teklif etmiştim. Bölgemizde yakın tarihlerde yaşanan doğal afetlerin sebepleri iyi okunduğunda bu teklifin esasen bir zaruret olduğu anlaşılacaktır. Maliyeti ne olursa olsun, Araklı’ya yeni bir transit yol yapmak durumundayız. Tabi mühendis dostlar bu konuda daha iyi planlamalar yaparlar elbette. Lakin biz de, konu açısından Araklı’nın tarihsel süreçte yaşadığı sıkıntıları bir bir ortaya koyarak, neler yapılması gerektiğine bir sosyal bilimci olarak yön vermek durumundayız.
Bununla birlikte, vaktiyle TOKİ tarafından kentsel dönüşüm programına alınan fakat daha sonra yerel belediye tarafından Trabzon Büyükşehir Belediyesine devredilen ilçe merkezindeki kentsel dönüşüm olayı tekrar ele alınmak zorundadır. Yerel belediye buna öncülük yapmalı ve 2050 hedefleri doğrultusunda vizyoner projelerle Araklı’yı “insan” ve “toplum” merkezli olarak yeniden projelendirmeli, gerekli adımların atılmasına liderlik etmelidir. Hususen bilinmeli ki, deniz seviyesindeki bir Araklı’nın 30-40 yıllık ömrünü tamamlamış çok sayıda binası, temelden temas ettiği tuzlu sudan dolayı zaten korozyona uğramış durumdadır. Bu durum, Araklı ilçe merkezi için bir başka tehlikenin ifadesidir. Dolayısıyla, Araklı’nın 30-40 yıllık binalarını cilalamak yerine, vatandaşımızın da kabul edeceği şekilde eski yapıları yıkıp yeniden inşa etmek gerekmektedir. Aklıselim bunu gerektirir. Araklı’nın altyapısını ise zamanın gereklerine en uygun şekliyle yeniden ele almak zorunludur. Araklı alt yapısının en esaslı şekilde ama uzun yıllar önce rahmetli Yılmaz Çebi’nin başkanlığı döneminde ele alındığı unutulmamalıdır.
Öte taraftan, “insan” ve “toplum” merkezli yüksek vizyoner projelerin kamuoyunun görüşüne sunulması hatta kamuoyundan görüş alınması gerekmektedir. Araklı’nın kanaat önderleri, Araklı’nın sivil toplumu harekete geçirilmeli, bu konuda beyin fırtınaları, atölye çalışmaları ve akademik çalışmalar yapılmalıdır. Akademinin görüşleri alınmalıdır. Bu açıdan Araklı ilçe merkezi ya Karadere vadisinin yamaçlarında yahut olduğu yerde, doğal felaketlerden en az etkilenecek şekilde, insanımızın her türlü ihtiyacına cevap verecek ve esasen yüksek yaşam kalitesi sağlama doğrultusunda yeniden kurulması gereği tartışmaya açılmalıdır. Araklı’nın ağır meselelerinin ortak akılla çözüleceğine inanılmalıdır.
Tüm bahsettiklerimizle birlikte bilinmeli ki, bizler 400 yıllık ata ve dede toprağımıza hiçbir zaman duyarsız kalmayacağız. Her daim Araklı insanının yanında olacağız. Ata toprağımız ve en kıymetli mirasımız olan Araklı için fikirlerimizi ve sözlerimizi asla esirgemeyeceğiz. Ama esas niyetimiz; yaşanan menfiliklerden iyi ders alıp, konuya dair bir kuvvetli hafıza oluşturarak, Araklı insanının böylesi ağır afetlerle bir daha karşılaşmasını engellemeye yönelik bir kollektif bilinç meydana getirmektir. Çünkü iklim değişimleriyle meydana gelen büyük doğal felaketler, ödenecek faturanın çok ağır olacağını bize en güçlü şekilde hatırlatmaktadır.