deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler acotr.org bonus veren siteler https://playdotjs.com/ bahis siteleri casino siteleri

 

ARAKLI’NIN GELECEĞİ, KARADERE OVASIDIR

 Mehmet Akif Bal Karadere vadisinin önce Araklı, sonra Trabzon ve daha genelde tüm Doğu Karadeniz için bulunmaz bir kıymete sahip olduğuna dair çok sayıda yazı yazdım. Vadinin mazisine dair bilgilere sahip pek çok insanla görüşmeler, mülakatlar yaptım. Bilimsel çalışmaları ve raporları inceledim. Gördüm ki, Karadere vadisi hem Araklı için, hem de Trabzon için çok kritik önem taşıyor. Bu vadi, Trabzon sınırları içerisinde Değirmendere vadisinden sonra gelen en önemli sulak alandır yani akifer alanıdır. Yoğun bir yer altı su kaynağına sahiptir. Her ne kadar son zamanlarda su miktarı azalmış olsa da.. Karadere vadisi, Trabzon’daki vadi özelliğini sürdüren nadir yerlerden biridir. Bütün yapılaşmaya rağmen halen ciddi bir tarım potansiyeli olan araziye sahiptir. Çok fazla kirlenmemiştir. Araklı’daki biyolojik çeşitliliğe doğrudan etki etmektedir. Araklı insanı halen suyunu buradaki kuyulardan içmektedir. İşte bu kadar büyük kıymet taşıyan bir vadide, elde kalan son tarım arazilerinin fabrika alanı olmasına yönelik yakın zamanlardaki bazı teşebbüsler bizi derinden düşündürmektedir. Elbette ki sanayi yatırımlarına karşı değiliz. Bizi bilen bilir. Hatta Bu Ülke’de “ağır sanayi”nin kurulmasını çok evvelinden beri kabul etmiş bir yaklaşıma sahibiz. Ama sanayi tesislerinin yeri, tarım ve su potansiyeli olan alanlar değildir ve olmamalıdır. Sanayi tesisleri, Akçaabat’ta, Vakfıkebir’de ve Beşikdüzü’nde olduğu gibi tamamen tarım alanları dışındaki kesimlere kurulmalıdır. Bu Ülke, ağır ve elektronik sanayiye çok ihtiyaç duysa da, bugünkü insanımızı ve gelecek nesilleri doyuracak tarım alanlarına daha fazla muhtaçtır. Karnı aç bir milletin karnını ağır sanayi veya elektronik sanayii ile doyuramazsınız. Susuz bir toplumun su ihtiyacını başka bir şeyle gideremezsiniz. Öte yandan, tarım topraklarına fabrika kurmak isteyen müteşebbislerin de sağlıklı tarım ürünlerine ve temiz su kaynaklarına ihtiyaçları olduklarını iyi biliyoruz. Durum böyleyken, içinden geçtiğimiz salgın dönemi ve küresel ısınma bize temiz su kaynaklarının ve kirletilmemiş tarım topraklarının bir altın kıymetinde olduğunu hatırlattı. Salgın, dünyanın geleceğinin tarımda olduğunu da gösterdi. Bu derin ikaza rağmen, tarım vasfı taşıyan toprakları ve temiz su kaynaklarını kirletecek her türlü adım, geleceğimizi riske etmek yanında esasen bir milli güvenlik zafiyetine de yol açacaktır. Zira tarımı ve suyu olmayan toplumlar birbirine düşer, takatsiz kalır. Dışarıya bağımlı milletler her türlü tehdide boyun eğer. Bir de unutulmasın ki, her kuşak kendisinden sonraki kuşak için yaşar. Bir sonraki kuşağa bırakılacak en değerli miras, bereketli vatan toprağıdır. Bencilce davranıp, bizden sonraki nesillerin temiz su ve bereketli toprak ihtiyacını riske edemeyiz. Dolayısıyla defalarca da olsa Karadere vadisindeki temiz su potansiyeli ve organik tarım konusu üzerine yazıp çizmeye devam edeceğiz. Tanıkların Anlatımlarıyla Karadere Vadisinde Tarım Karadere vadisi, Araklı halkının lügatinde “ova” olarak nitelendirilmiştir. Vadi veya kanyon şeklinde değil. Ova ifadesinin sınırları ise, denizden başlayıp Kaşıkçı köprüsüne kadar uzanmıştır. Karadere ovası hem tarihi araştırmalardan hem de vadiye yönelik bilimsel incelemelerden anlaşıldığı kadarıyla, önce Trabzon sonra Araklı için büyük bir beşeri potansiyel taşımaktadır. Karadere ovasının nasıl bir büyük bir zenginliğe sahip olduğunu anlayabilmenin yollarından biri de Karadere’nin muhteşem dönemlerine şahid olan isimlerin tanıklıklarıdır. Bu tanıklıklar çok değerli. Zira, tarım gerçeğinden o kadar uzaklaştık ki, Karadere ovasında tarımın yapılıp yapılmadığı konusunda ciddi tereddütler söz konusudur. İşte vereceğimiz bu tanıklıklar, Karadere ovasındaki tarihi tarımsal üretimin belgeleridir aynı zamanda. Araklımızın ve Trabzonumuzun medar-ı iftihar isimlerinden Saffet Çebi beyefendi, kendisiyle yaptığımız mülakatta, 1950-1960 dönemindeki Karadere ovasının doğal, tarımsal ve toplumsal özelliklerini şu cümlelerle ifade etmiştir: “Karadere, Araklı'nın cennet gibi vadisiydi. Denizden Araklı'ya doğru baktığınızda, Karadere'yi cennet gibi görürdünüz. Denizden Karadere ovasının doğru iki kilometre ilerledikten sonra, sağınız da solunuz da yemyeşil tona bürünürdü. Karadere'nin etrafı çoğunlukla fındıklıktı. Ova kısmında mısır, fasulye, kabak yetişirdi. Karadere'nin Yaragar tarafında ise çay tarımı yeni yeni başlamıştı. Ovanın ortasından gürültülü bir dere akıyordu. Derenin içi alabalık doluydu. Özellikle Dağbaşı'ndan sonra, her taraftan gelen suların çokluğu nedeniyle alabalık bollaşırdı. Dağbaşı'ndan yaylalara kadar bolca alabalık yakalanırdı. Hatta sel olduğu zamanlarda alabalıklar dere dışına vururdu. Tenekelerle alabalık toplanırdı. Balıkların her biri bir kişiyi doyuracak büyüklükteydi. Karadere'deki alabalık yanında, vadi bir kuş cenneti gibiydi. Yaban hayatının diğer canlıları da boldu. Dağbaşı'ndan sonra ayı ve kurt çok fazla görülürdü. Bizim iki ineğimizi dahi kurt yemiştir. Ovanın sahil kısmında ise daha çok bıldırcın avı meşhurdu. Araklı'dan Kaşıkçı'ya doğru uzanan ovadan, Cinli Irmak denilen küçük bir dere akardı. Bu dere, Zanike (Yiğitözü) ile Aho (Ayvadere) köylerini birbirinden ayırırdı. Cinli Irmak, kuzeye doğru akar ve şimdiki Araklı Devlet Hastanesi civarından Karadere'ye dökülürdü. Karadere'nin kuşu ve balığı gibi, insanı da farklıydı. Derenin insanı bozulmamış ve çok mütevazı kimlikle yaşıyordu. Yalan, yanlış nedir bilmezlerdi. Araklı merkezdeki Küçük Cami'den Karadere istikametine doğru olan araziler tamamen boştu. Çarşı'dan Kaşıkçı istikametine doğru ise ciddi bir yerleşim emaresi göremezdiniz. Karadere ovasında sadece birkaç ev, bir değirmen ve birkaç dükkan yer alırdı. Karadere ovasının sağ tarafı, Kadavol'daki Çebilere aitti. Bu cihetten Zanike'ye (Yiğitözü) kadar olan kısım tamamen Çebilerindi. Ovanın bu tarafında bizim dahi 50 dönüm arazimiz buluyordu. Karadere'nin sol tarafında bulunan ova da Çebilerindi. Fakat daha çok Sırayaragar'daki Çebilerin. Karadere vadisindeki arazilerimizden 200 teneke mısır alırdık. O da yarılıktan. Mısır, insanlar dışında atlar için de önemli bir yiyecek maddesiydi. Halk, ekmeğini daha çok mısır unundan yapardı. Gurbete gidene kadar, mısır ekmeği dışında buğday unu ekmeği yemedim. Buğday unundan yapılan ekmek, hastalara ziyarete gidilirken hediye niyetine fırınlardan alınırdı. Öte yandan, her evin en az 2-3 ineği olurdu. Bu sebeple peynir ve yağ da boldu. Araklı Çarşıbaşı Dörtyol ağzının batı tarafına doğru olan yani Çavuşoğulları tarafına doğru kalan araziler, mısır tarlasıydı. Tam tersi istikamette yani Karadere'ye doğru ise, 100 metre sonra fındıklık ve tarlalar yer alıyordu. Araklı merkezdeki binaların haricindeki alanlar, fındıklıktı. Fındıklıklar içerisinde incir, elma, armut ağaçları yer alıyordu. Çavuşoğullarına ait arazilerde kavun ve karpuz da yetişiyordu. Araklı'da; Laz Elması, Bal Elması, Demir Elması ve İstanbul Elması gibi çeşitlerde bol elma yetiştirilirdi. Meyva olarak ayrıca; Patlıcan ve Torosan incirleri, Malez Üzümü, Kokulu Üzüm çeşitleri de bulunuyordu. Malez Üzümü'nün hem çekirdeklisi hem de çekirdeksizi yetişiyordu. Her evin muhakkak bir üzüm asması olurdu. Yine Araklı'da, bol hurma ve dut yetişirdi. Çocuktuk ancak hayatımızda doğru düzgün bir oyun ve bir oyuncak yoktu. Tek hatırladığım oyuncaklar, sapan ve bilye idi. Karadere'de kırmızı, mavi taşlar vardı, çocuklar o taşlardan bilye yaparlardı. Daha gurbete çıkmadığım zamanlarda yani daha çok küçük yaşlarımdayken, bizim köyden geçen eski Karadere yolunun kenarında, ablamın pişirdiği ve “Feli” adını taşıyan yöresel tatlıları satıyordum. Feli, dilim dilim kaynatılmış balkabağından yapılırdı. “Yol” dediğim ise, karayolu değil, köylülerin Araklı'ya indiği ya da Araklı'dan köylerine dönerken kullandığı patikadan bozma bir yoldu. Feli, o uzun yolculukta ağzı kuruyan köylülere iyi geliyordu herhalde.  Saffet Çebi Beyefendi’nin Karadere’nin bir altın ova olduğunu ifade eden bu kıymetli ifadelerinin yanında, yine Çebi ailesinin medar-ı iftihar isimlerinden merhum Yılmaz Çebi Bey’in Araklı Belediye Başkanlığı zamanında yaşanmış ve Karadere’nin korunmasıyla ilgili olan bir anekdotu aktarmak isterim. Bu anekdot bizzat olayın şahitlerinden derlenmiştir:  “Yılmaz Çebi’nin başkanlık günlerinde heybetli ve forslu bir kişi olduğu hal ve hareketlerinden anlaşılan bir isim, ekibiyle birlikte bir gün makama gelir. Bu kişi, Ankara'dan gelen bir müteahhittir. Trabzon'da aldığı ihale dolayısıyla kendisine lazım olan mıcır malzemesini Karadere'den almak ister. Bakanlık talimatıyla valilikten olur da almıştır. Bundan sonra tüm ekipmanını Araklı'ya sevk ederek malzeme almaya başlamak ister. Fakat o sıralarda Araklı Belediyesine de gelen müteahhit, Başkan Yılmaz Bey’in "Buradan malzeme alamazsınız" demesine, "Bakanın talimatıyla alıyorum" cevabını verir. Yılmaz Çebi bunun üzerine, "Buranın Başbakanı da, Bakanı da benim" diye itiraz eder ancak, müteahhit umursamazlığını sürdürerek "Ben alacağım, kusura bakmayın" diyerek makamdan ayrılır. Daha sonra Belediyeye gelen bir haberle müteahhitin Karadere'ye girdiğini öğrenen Yılmaz Çebi paltosunu alarak hızla makamından çıkar ve doğruca müteahhitin yanına giderek müteahhite, "Ben sana ne söyledim?" demekle birlikte müteahhite okkalı (!) bir ders verir. Bundan sonra ortalık karışır ve derenin içinde sadece terk edilmiş makineler ve araçlar kalır. Müteahhit, Karadere’den bir çakıl tanesi bile alamadan ayrılır.” Şiddete taraftar değiliz ancak Karadere’nin sulak alan özelliğini, florasını, tarım alanını, balığını, kuşunu, böceğini hatta tek çakıl taşını dahi bir Yılmaz Çebi gibi olup korumak gerekiyor. 1970-1980 yılları arasında doğallığını devam ettiren Karadere vadisinin bu özelliğine dair diğer bilgileri, Naci Çebi Beyefendi ile 22 Temmuz 2017’de yaptığım mülakattan elde etmiştim. Naci Bey, bahsedilen yıllara arasındaki Karadere vadisine dair çok kıymetli olan şu bilgileri bizlerle paylaşmıştır: “Bu yıllarda Karadere ovasında ağırlıklı olarak mısır tarımı yapılırdı. Mısır ekmeyenler, hayvanları için kışlık çayır yetiştirirdi. Sebze yetiştirme işi ticari değildi. Her aile kendisine yetecek kadar pırasa, lahana ekerdi. Yetişen mısır çoğunlukla Bayburt’a gönderilir, buğday ve arpa ile takas edilirdi. Artaş Tuğla fabrikasının üst kısmında ve Mirali denilen yerde karpuz da yetiştirilirdi. Ovada gaz yağı ile çalışan 3 traktör bulunmaktaydı. Daha sonra dizel traktörler çalışmaya başladı. Mısır tarlaları bu traktörlerle sürülürdü. Biçme işi ise insan gücüyle gerçekleşirdi. Yetiştirilen mahsullerin evlere taşınması ise yine traktörlerle olurdu. Karadere ovasının bir kısmı kızılağaçlarla kaplıydı. Vadide; Hasançebililer, İsmailçebililer, Tezioğulları, Bayçelebiler, Çavuşoğulları ailelerine ait araziler vardı. Denizden Kaşıkçı’ya kadar herhangi bir ev yoktu. Ovanın ıslahı DSİ Bölge Müdürü Nuri Çebi döneminde başladı. Dere yatağı 1967-1968’de kanala alındı. Daha önceden Tul (şimdiki Çamlıca) altından Ayvadere, Zanike, Paskalar, Özgen ve Yaragar altlarından menderesler çizerek yani kıvrılarak serbestçe akardır. Kaşıkçı yolundan Tul ve civarı köylere, Yaragar, Hurmalık ve Paskalar üzerinden; Avanoz gibi köylere ise Küçükdere vadisi üzerinden gidilirdi. Vadide çakal, kurt, domuz gibi yabani hayvan türlerine rastlanırdı. Güz mevsiminde ve mısırların biçilmesine yakın zamanlarda ovaya bıldırcın sürüleri gelirdi. Bıldırcın avı için çok sayıda Rizeli avcı atmacaları ile ovaya akın ederdi. Atmacaların ayaklarına sarı metalden yapılmış ziller bağlıydı. Zillerin bağları bazen ağaçlara takılır, avcılar saatlerce atmacaları ararlardı. Bazı atmacaları biz bulur, bahşiş karşılığında avcılara teslim ederdik. Ovaya, bıldırcın dışında; kuğu, yaban ördeği ve kaz inerdi. Bu kuşlar ovada yer alan küçük göllerde toplanırlardı. Hatta bizim evin altında yani şimdiki Küçük Sanayi Sitesinin olduğu yerdeki göletlerde ördek ve çulluk avlardık.” Naci Çebi’den derlediğimiz bu kıymetli bilgilerle birlikte, 22 Temmuz 2021 tarihinde Karadere konusunda görüştüğüm bir diğer isim ise, Barbaros Ömer Tekinbaş Bey’dir. Ömer Bey’in ifadelerinden; Yaragar’ın mısırının meşhur olduğu hatta Araklı’nın yüksek köylerindeki insanların, mısırın tarifini ve kıyasını yaparken “Yaragar Mısırı” benzetmesini yaptıklarını tespit ettik. Yine Karadere nehrinin Kaşıkçı’dan iç kesimlere uzanan kesimlerindeki bahçelerde nehrin suyu ile çok kaliteli lahana, pırasa, pazı ve fasülye gibi sebzelerin yetiştirildiğine rastladık. Ömer Bey’in anlatımlarından hareket edildiğinde, Yaragar Mısırı denilen mısır türünün tespitinin yapılması bir ciddi gerekliliktir. Çünkü bu tür tohumlar, genetik özelliklerini yöre şartlarında bulmuş tohumlardır. Mısır tohumları yanında Karadere vadisinde yetiştirilen diğer sebze tohumlarının da “ata tohumu” kapsamında bir tohum bankasında muhafaza edilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, hem Trabzon’da hem de Araklı’daki yetkili kuruluşlarca seferberlik başlatılması milli bir mesuliyettir. Yukarıdaki bilgiler, Karadere ovasının hem kuş göç yolları üzerindeki bir mevki, hem sulak alan hem de fauna açısından kıymet taşıyan bir coğrafya olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Araklı’yı, bu tarımsal vasfa sahip alanda kurulacak fabrikalarla veya depolarla değil ama tarımsal üretimin başlatıldığı bereketli tarım topraklarıyla ve dolayısıyla korunmuş bir sulak alanla vizyon taşıyan bir ilçe haline getirmek mümkündür. Karadere vadisindeki tarım potansiyeli taşıyan toprakların çoğu bugün yapılaşmayla elden çıkmış olsa da, ova tabanında halen kalabilmiş 1000 dönüm toplu kısım yanında, Kaşıkçı istikametine doğru nehrin sağında ve solunda bulunan parça parça tarım topraklarının da organik tarım için acilen koruma altına alınması elzemdir. Bununla birlikte Karadere vadi tabanında elde kalan topraklarda tarımsal üretimin projelendirilmesi için ciddi projeler hazırlamak gerekiyor. Çünkü, sadece Araklı’nın değil tüm yörenin tarımsal açıdan geleceği Karadere vadisindedir. Karadere ovası büyük bir tarım üssü haline getirilmelidir. Bu tür projelere destek verenler ve gerçekleşmesi için çaba gösterenler ise tarihe geçer. Millet nezdinde itibar sahibi olurlar. Hayırla anılırlar. Ama esasen milletin geleceğini garanti altına alırlar. Bunları yapamazlarsa, millet ve gelecek nesil nazarında düşecekleri yer bellidir. Araklı’da Bir Organik Tarım OSB Kurulması Talebimize Verilen Cevaplar Araklı’da Tul (Çamlıca), Paskalar (Yassıkaya) ve Sırayaragar (Yolgören) mahallelerinin Karadere vadi tabanındaki arazilerinde, Zonguldak’ta yapılmış örnekten hareketle bir Organik Tarım OSB yapılmasına yönelik 14.06.2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’ne bir başvuru yapmıştım. Yapmış olduğum  başvuruya 28.07.2021 tarihinde Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından cevap verilmiş olup, bu cevapta; “Talebiniz İlgili Kurum yazışmaları ve Kurumumuz mevzuatları açısından değerlendirilmesi neticesinde; Bu kapsamda ilimizde ve Araklı ilçesi Karadere vadisi üzerinde Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi olmasına yönelik herhangi bir planlama çalışması bulunmamaktadır. Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesine yönelik olarak ilgili Kurum ve Kuruluşlar aracılığı ile başvuru yapılması durumunda konu İl Müdürlüğümüz ve Bakanlığımız tarafından değerlendirilebilecektir.” denilmiştir. Verilen cevabın son cümlesine dikkat edildiğinde, Araklı’daki ilgili ve yetkili kuruluşlardan burada bir tarım alanı oluşturulmasına yönelik başvuruların beklendiği ifade edilmektedir. Bu ifadeyi önemsemek gerekir. Bundan sonra artık karar ve mesuliyet Araklı’daki yetkililerdedir. Araklı’nın sulak alan özelliğine sahip ve tarihten beri tarımsal üretim yapılan bu 1000 dönümü aşan tarım vasfına haiz arazilerde bir Organik Tarım OSB yapmak mı yoksa bu kıymetli alanı sadece bir fabrika ve depo alanına çevirmek mi gerçekçi olacaktır? Yarın meydana gelecek muhtemel çevre felaketleri, tarım için gerekli temiz su kaynaklarının kirlenmesi ve kuruması, vadi tabanındaki muhtemel obruk çökmeleri, kirlenmeyle meydana gelecek tarımsal üretimdeki düşüş, salgın hastalıklar, gıda üretimindeki azalma, gıdada dışarıya bağımlılık, genel iş istihdamında daralma, Araklı’da halk ekonomisine girdilerin azalması gibi menfilikler meydana geldiğinde bunun “savunmasını” da elbette burada bir organik tarımsal üretim bölgesi yapılmasına karşı duranlar yapacaktır. Lakin burada fabrika veya depo alanı kurulması düşüncesinden dönmek için halen fırsat olduğunu düşünerek, Karadere vadisinde bir Organik Tarım OSB’si kurulacağına ve yöredeki tüm küçük tarım alanlarının muhtemel Organik Tarım OSB ile entegre olarak vadideki dev tarımsal üretime katkı vereceğine olan inancımı yine de muhafaza ediyorum.   Araklı’nın Büyümesi İçin Derin Ufka Sahip Büyük Adımlar Atılmalıdır Araklı öncelikle, ilçenin enerjisini havaya uçuran ve gündelik politik yaklaşımlarla zaman kaybına yol açan tartışmalardan ve gerginliklerden kurtarılmalıdır. Araklı, Turup’la başlayan ve Pirgi ile devam eden vahşi çöp tartışmalarının dışına çıkarılmalıdır. İlçenin büyümesi için bu tartışmaların acilen bitirilmesi gerekmektedir. Bunun nasıl yapılacağı ise bellidir. Araklı, bir tarım üssü yapılmak gibi vizyoner yatırımlara acilen yönelmelidir. Bir ziraat fakültesi yaklaşımı, ilgisizlik ve öngörüsüzlük nedeniyle maalesef Rize’deki üniversiteye kaptırılmıştır. Bunun geri dönüşü zor görünmektedir. Fakat Araklı’da bir tarım altyapısı açısından gerekli insan unsurunu yetiştirmek üzere acilen yatılı bir “proje tarım meslek lisesi” açılmalıdır. Araklı Tarım Meslek Lisesi ve uygulama bahçesi, daha evvel Ziraat Fakültesi için tahsis edilen Çamlıca Mahallesi altındaki mevkide yapılmalıdır. Bu okulun yapımıyla ilgili olarak merhum ve hayırsever işadamı Bayram Halil Bey’in bir ziraat fakültesi yapılması sözünden hareketle onun adına bir meslek lisesi yaptırılması için harekete geçilmelidir. Bu konuda Bayram Halil Bey’in oğlu Kemal Halil Beyefendi ile görüşmeler yapılmalıdır. Öte yandan Araklı’nın enerjisini, HES tartışmalarıyla boşa akıtmamak lazım gelir. Diğer bir ifadeyle, “suyu boşa akıtmayalım derken, toplumun enerjisini de boşa akıtmamak” icap eder. Araklı’da Ağnas’ta ve Goloşa’da birer HES yapmazsanız memleket enerji krizine girmez. Trabzon dışından gelip HES yapma sırasında kredi çeken, HES’i bu kredi ile bitirdikten sonra yüksek fiyatlara satıp kasasını dolduracak veya HES inşaatlarında taşeronluk yapıp cebini dolduracak birileri için Araklı insanı ile kötü olmaya değmez. Gerçekten değmez. Araklı’nın dağı taşı HES doldu zaten. Bunlar Araklı için yeter. Araklı’yı bu tür tartışmalarla politize etmek de kimsenin hayırlı bir netice alacağı bir durum değildir. Araklı’ya yeni bir hava getirmek, alternatif projeler üretmek lüzumludur. Hülasa, ilçeyi anlamsız ve dolayısıyla bir katmadeğeri olmayacak tartışmalar içerisine sürüklememek gereklidir. Araklı’yı bir dava haline getirmek, Araklı davasını politize edecek ve politik bir malzemeye dönüştürecek yaklaşımlara istemeden de olsa kapı açmamak gerekir. Araklı’nın gündemi bambaşka meseleler olmalıdır. Dolayısıyla, Araklı’yı bölgeye ve hatta Türkiye’ye taşıyacak derin bir ufka sahip vizyoner adımlara acilen ihtiyaç var. Ama esas yaklaşım, Araklı insanının da Trabzon insanının da gönlünü almak olmalıdır. Bilinsin ki o gönlü almadan yapılacak hiçbir işin bereketi ve kalıcılığı olmaz. Araklı İçin Öncelikle Nelere İhtiyaç var? Tarımsal üretim açısından il ve ülke ekonomisinde yer edinebilmek öncelik olmalıdır. En başta Karadere ovasındaki tarım alanlarımızı, su kaynaklarımızı koruma altına almalıyız. Elde kalan tarım alanlarını ıslah etmek ve bu alanlar üzerinden yöreyi bir organik tarım üssüne çevirmeliyiz. Karadere etrafındaki tüm köy yerleşimlerini buradaki organik tarımın parçası haline getirmeliyiz. Tarım kooperatifleri kurmalıyız. Araklı’da büyük bir sebze hali meydana getirmeliyiz. Soğuk hava depoları oluşturmalıyız. Araklı’da Türkiye’nin en kaliteli organik fındığını, çayını, yerel meyve türlerini en randımanlı şekilde yetiştirecek politikalar geliştirmek ve bu doğrultuda adımlar atmalıyız. Araklı’daki hususen yayla hayvancılığını teşvik etmek, küçük ve büyük baş hayvancılıkla uğraşan insanlarımızı her açıdan bilfiil desteklemeli ve hayvansal ürünleri işleyecek hatta entegre tesisler kurulmasına çalışıp Araklı’yı bir “et üretim merkezi” haline getirmeliyiz. Ekonomik alternatif oluşturacak yeni ürünlerin dikimi ve yetiştirilmesi için “örnek bahçeler” oluşturmalıyız. Kadim fındığımız “foşa” ve “sivri” fındığımızı geliştirecek arge çalışmaları yapabilmeliyiz. Araklı’daki “İstanbul Elması, Laz Elması, Demir Elması” gibi kadim elma ve armut türlerimizi yeniden ihya edebilmeliyiz. Karadere tarımsal üretim projesi doğrultusunda Araklı’da kurulacak bir sebze ve meyve hali ile bu ürünleri iç pazarlara ulaştırmak mümkün olacaktır. Tarımsal üretimin nakliyesini karayoluyla sağlama yanında, Araklı’da meydana getirilecek orta halli bir liman/iskele dahi bu nakliyede faydalı bir işlev görebilecektir. Tarihi ve kültürel değer taşıyan mirasımıza sahip çıkabilmeliyiz. Doğal ve tarihi mirasımızı bir turizm yatırımına dönüştürebilmeliyiz. Harp alanlarını ve şehidlikleri bir tarihi alan yaklaşımıyla koruma altına alıp turizme açmalıyız. Harp alanlarına ulaşmak için tabii yürüyüş yolları yapmalıyız. Araklı ile Madur-Polut dağları arasında yoğun turizm destinasyonları oluşturmalıyız. Pazarcık yöresini, burada yapılacak dev bir gölle tekrar turizm alanına dönüştürmek ve yöreyi her türlü yatırım ile Türkiye ve hatta dünya turizmine açmalıyız. Araklı’nın Asmasu Şelalesi ve Mahura Suyu örneklerindeki kaynak sularını en uygun yerlerde kurulacak depolama ve şişeleme tesisleriyle ulusal su pazarına kazandırmalıyız. Araklı-Bayburt yolunu acilen bitirip, Araklı’yı bir transit geçiş güzergahına dönüştürmeliyiz. Halen bomboş duran Turup’a yerli ve milli vasfa sahip otantik bir turizm merkezi yapmalıyız. KTÜ Arkeoloji Bölümüne yaptırılacak arkeolojik kazılarla Canayer Kalesini ve Araklı çarşıbaşındaki Hyssus Kalesini ortaya çıkarmalıyız. Araklı ilçe merkezini bir TOKİ dönüşümü ile yeniden meydana getirmeliyiz. Araklı ilçe merkezini insanca yaşanacak vasfa kavuşturmalıyız. Araklı ilçesinin bir büyük sel felaketi yaşamaması için, sahilde bir adeta baraj haline getirilen sahil otoyolunu kaldırıp, yolu daha iç kesimlerden viyadüklerle Sürmene istikametine yönlendirmeliyiz, Karadere nehrini etrafındaki fabrikaların ve sanayi tesislerinin zararlı atıklarından muhakkak surette korumalıyız, Karadere nehri etrafındaki “akifer” denilen doğal yer altı su depolarını muhtemel “kara günler” için bir “milli güvenlik” zihniyetiyle muhafaza altına almalıyız. Araklı köyleri ve Araklı insanının yaşadığı yaylalarda, kuru ve sulu tarım doğrultusunda en uygun tarımsal ürünlerin yetişmesi için çalışmalar hatta boş arazileri çiftçilere kiralayacak düzenlemeler yapmalıyız. Üretilen ürünleri üreticiden garantili şekilde almalıyız. İnsan yetiştirmenin çok stratejik bir konu olması dolayısıyla ise nitelikli insanımızın Araklı’da yetişmesi için proje okullarının Araklı’da kurulmasına çalışmalıyız. Bütün bu ve benzeri adımları şu kelimelerle özetlemek mümkün: Araklı’nın suyuna, toprağına, havasına ve esasen fıtratına yönelik en hassas yaklaşımları sergileyecek bir entelektüel ama sahada karşılığı olacak zihin yapısıyla hareket etmek. Hülasa, sürekli tartışan, gerilen, birbirine ümidini kaybeden, birbirinin paçasından çekiştiren, çelme takan, küskün, huzursuz ve kafasının arkasında küçük hesaplar bulunan bir toplum yerine; mutlu, birbirine inanan, güvenen ve Bu Ülke’ye her alanda katmadeğer sağlayacak bir Araklı inşası pekala mümkün. Araklı’da bu beşeri cevher var. Sadece işlemek için ustalık yapmak lazım. Bunun için de, gündelik işlerle gündemde kalmak yerine, inisiyatif alarak rutin dışına çıkmak ve memlekete bugün ve yarın yüksek getirisi olacak adımlar atmak dolayısıyla Araklı’nın tüm potansiyelini kinetik enerjiye çevirmek gerekiyor.
Ekleme Tarihi: 10 Kasım 2021 - Çarşamba

ARAKLI’NIN GELECEĞİ, KARADERE OVASIDIR

 Mehmet Akif Bal

Karadere vadisinin önce Araklı, sonra Trabzon ve daha genelde tüm Doğu Karadeniz için bulunmaz bir kıymete sahip olduğuna dair çok sayıda yazı yazdım. Vadinin mazisine dair bilgilere sahip pek çok insanla görüşmeler, mülakatlar yaptım. Bilimsel çalışmaları ve raporları inceledim. Gördüm ki, Karadere vadisi hem Araklı için, hem de Trabzon için çok kritik önem taşıyor. Bu vadi, Trabzon sınırları içerisinde Değirmendere vadisinden sonra gelen en önemli sulak alandır yani akifer alanıdır. Yoğun bir yer altı su kaynağına sahiptir. Her ne kadar son zamanlarda su miktarı azalmış olsa da.. Karadere vadisi, Trabzon’daki vadi özelliğini sürdüren nadir yerlerden biridir. Bütün yapılaşmaya rağmen halen ciddi bir tarım potansiyeli olan araziye sahiptir. Çok fazla kirlenmemiştir. Araklı’daki biyolojik çeşitliliğe doğrudan etki etmektedir. Araklı insanı halen suyunu buradaki kuyulardan içmektedir. İşte bu kadar büyük kıymet taşıyan bir vadide, elde kalan son tarım arazilerinin fabrika alanı olmasına yönelik yakın zamanlardaki bazı teşebbüsler bizi derinden düşündürmektedir. Elbette ki sanayi yatırımlarına karşı değiliz. Bizi bilen bilir. Hatta Bu Ülke’de “ağır sanayi”nin kurulmasını çok evvelinden beri kabul etmiş bir yaklaşıma sahibiz. Ama sanayi tesislerinin yeri, tarım ve su potansiyeli olan alanlar değildir ve olmamalıdır. Sanayi tesisleri, Akçaabat’ta, Vakfıkebir’de ve Beşikdüzü’nde olduğu gibi tamamen tarım alanları dışındaki kesimlere kurulmalıdır. Bu Ülke, ağır ve elektronik sanayiye çok ihtiyaç duysa da, bugünkü insanımızı ve gelecek nesilleri doyuracak tarım alanlarına daha fazla muhtaçtır. Karnı aç bir milletin karnını ağır sanayi veya elektronik sanayii ile doyuramazsınız. Susuz bir toplumun su ihtiyacını başka bir şeyle gideremezsiniz. Öte yandan, tarım topraklarına fabrika kurmak isteyen müteşebbislerin de sağlıklı tarım ürünlerine ve temiz su kaynaklarına ihtiyaçları olduklarını iyi biliyoruz. Durum böyleyken, içinden geçtiğimiz salgın dönemi ve küresel ısınma bize temiz su kaynaklarının ve kirletilmemiş tarım topraklarının bir altın kıymetinde olduğunu hatırlattı. Salgın, dünyanın geleceğinin tarımda olduğunu da gösterdi. Bu derin ikaza rağmen, tarım vasfı taşıyan toprakları ve temiz su kaynaklarını kirletecek her türlü adım, geleceğimizi riske etmek yanında esasen bir milli güvenlik zafiyetine de yol açacaktır. Zira tarımı ve suyu olmayan toplumlar birbirine düşer, takatsiz kalır. Dışarıya bağımlı milletler her türlü tehdide boyun eğer. Bir de unutulmasın ki, her kuşak kendisinden sonraki kuşak için yaşar. Bir sonraki kuşağa bırakılacak en değerli miras, bereketli vatan toprağıdır. Bencilce davranıp, bizden sonraki nesillerin temiz su ve bereketli toprak ihtiyacını riske edemeyiz. Dolayısıyla defalarca da olsa Karadere vadisindeki temiz su potansiyeli ve organik tarım konusu üzerine yazıp çizmeye devam edeceğiz.

Tanıkların Anlatımlarıyla Karadere Vadisinde Tarım

Karadere vadisi, Araklı halkının lügatinde “ova” olarak nitelendirilmiştir. Vadi veya kanyon şeklinde değil. Ova ifadesinin sınırları ise, denizden başlayıp Kaşıkçı köprüsüne kadar uzanmıştır. Karadere ovası hem tarihi araştırmalardan hem de vadiye yönelik bilimsel incelemelerden anlaşıldığı kadarıyla, önce Trabzon sonra Araklı için büyük bir beşeri potansiyel taşımaktadır. Karadere ovasının nasıl bir büyük bir zenginliğe sahip olduğunu anlayabilmenin yollarından biri de Karadere’nin muhteşem dönemlerine şahid olan isimlerin tanıklıklarıdır. Bu tanıklıklar çok değerli. Zira, tarım gerçeğinden o kadar uzaklaştık ki, Karadere ovasında tarımın yapılıp yapılmadığı konusunda ciddi tereddütler söz konusudur. İşte vereceğimiz bu tanıklıklar, Karadere ovasındaki tarihi tarımsal üretimin belgeleridir aynı zamanda.

Araklımızın ve Trabzonumuzun medar-ı iftihar isimlerinden Saffet Çebi beyefendi, kendisiyle yaptığımız mülakatta, 1950-1960 dönemindeki Karadere ovasının doğal, tarımsal ve toplumsal özelliklerini şu cümlelerle ifade etmiştir:

“Karadere, Araklı'nın cennet gibi vadisiydi. Denizden Araklı'ya doğru baktığınızda, Karadere'yi cennet gibi görürdünüz. Denizden Karadere ovasının doğru iki kilometre ilerledikten sonra, sağınız da solunuz da yemyeşil tona bürünürdü. Karadere'nin etrafı çoğunlukla fındıklıktı. Ova kısmında mısır, fasulye, kabak yetişirdi. Karadere'nin Yaragar tarafında ise çay tarımı yeni yeni başlamıştı. Ovanın ortasından gürültülü bir dere akıyordu. Derenin içi alabalık doluydu. Özellikle Dağbaşı'ndan sonra, her taraftan gelen suların çokluğu nedeniyle alabalık bollaşırdı. Dağbaşı'ndan yaylalara kadar bolca alabalık yakalanırdı. Hatta sel olduğu zamanlarda alabalıklar dere dışına vururdu. Tenekelerle alabalık toplanırdı. Balıkların her biri bir kişiyi doyuracak büyüklükteydi. Karadere'deki alabalık yanında, vadi bir kuş cenneti gibiydi. Yaban hayatının diğer canlıları da boldu. Dağbaşı'ndan sonra ayı ve kurt çok fazla görülürdü. Bizim iki ineğimizi dahi kurt yemiştir. Ovanın sahil kısmında ise daha çok bıldırcın avı meşhurdu. Araklı'dan Kaşıkçı'ya doğru uzanan ovadan, Cinli Irmak denilen küçük bir dere akardı. Bu dere, Zanike (Yiğitözü) ile Aho (Ayvadere) köylerini birbirinden ayırırdı. Cinli Irmak, kuzeye doğru akar ve şimdiki Araklı Devlet Hastanesi civarından Karadere'ye dökülürdü. Karadere'nin kuşu ve balığı gibi, insanı da farklıydı. Derenin insanı bozulmamış ve çok mütevazı kimlikle yaşıyordu. Yalan, yanlış nedir bilmezlerdi.

Araklı merkezdeki Küçük Cami'den Karadere istikametine doğru olan araziler tamamen boştu. Çarşı'dan Kaşıkçı istikametine doğru ise ciddi bir yerleşim emaresi göremezdiniz. Karadere ovasında sadece birkaç ev, bir değirmen ve birkaç dükkan yer alırdı. Karadere ovasının sağ tarafı, Kadavol'daki Çebilere aitti. Bu cihetten Zanike'ye (Yiğitözü) kadar olan kısım tamamen Çebilerindi. Ovanın bu tarafında bizim dahi 50 dönüm arazimiz buluyordu. Karadere'nin sol tarafında bulunan ova da Çebilerindi. Fakat daha çok Sırayaragar'daki Çebilerin. Karadere vadisindeki arazilerimizden 200 teneke mısır alırdık. O da yarılıktan. Mısır, insanlar dışında atlar için de önemli bir yiyecek maddesiydi. Halk, ekmeğini daha çok mısır unundan yapardı. Gurbete gidene kadar, mısır ekmeği dışında buğday unu ekmeği yemedim. Buğday unundan yapılan ekmek, hastalara ziyarete gidilirken hediye niyetine fırınlardan alınırdı. Öte yandan, her evin en az 2-3 ineği olurdu. Bu sebeple peynir ve yağ da boldu.

Araklı Çarşıbaşı Dörtyol ağzının batı tarafına doğru olan yani Çavuşoğulları tarafına doğru kalan araziler, mısır tarlasıydı. Tam tersi istikamette yani Karadere'ye doğru ise, 100 metre sonra fındıklık ve tarlalar yer alıyordu. Araklı merkezdeki binaların haricindeki alanlar, fındıklıktı. Fındıklıklar içerisinde incir, elma, armut ağaçları yer alıyordu. Çavuşoğullarına ait arazilerde kavun ve karpuz da yetişiyordu. Araklı'da; Laz Elması, Bal Elması, Demir Elması ve İstanbul Elması gibi çeşitlerde bol elma yetiştirilirdi. Meyva olarak ayrıca; Patlıcan ve Torosan incirleri, Malez Üzümü, Kokulu Üzüm çeşitleri de bulunuyordu. Malez Üzümü'nün hem çekirdeklisi hem de çekirdeksizi yetişiyordu. Her evin muhakkak bir üzüm asması olurdu. Yine Araklı'da, bol hurma ve dut yetişirdi.

Çocuktuk ancak hayatımızda doğru düzgün bir oyun ve bir oyuncak yoktu. Tek hatırladığım oyuncaklar, sapan ve bilye idi. Karadere'de kırmızı, mavi taşlar vardı, çocuklar o taşlardan bilye yaparlardı. Daha gurbete çıkmadığım zamanlarda yani daha çok küçük yaşlarımdayken, bizim köyden geçen eski Karadere yolunun kenarında, ablamın pişirdiği ve “Feli” adını taşıyan yöresel tatlıları satıyordum. Feli, dilim dilim kaynatılmış balkabağından yapılırdı. “Yol” dediğim ise, karayolu değil, köylülerin Araklı'ya indiği ya da Araklı'dan köylerine dönerken kullandığı patikadan bozma bir yoldu. Feli, o uzun yolculukta ağzı kuruyan köylülere iyi geliyordu herhalde. 

Saffet Çebi Beyefendi’nin Karadere’nin bir altın ova olduğunu ifade eden bu kıymetli ifadelerinin yanında, yine Çebi ailesinin medar-ı iftihar isimlerinden merhum Yılmaz Çebi Bey’in Araklı Belediye Başkanlığı zamanında yaşanmış ve Karadere’nin korunmasıyla ilgili olan bir anekdotu aktarmak isterim. Bu anekdot bizzat olayın şahitlerinden derlenmiştir: 

“Yılmaz Çebi’nin başkanlık günlerinde heybetli ve forslu bir kişi olduğu hal ve hareketlerinden anlaşılan bir isim, ekibiyle birlikte bir gün makama gelir. Bu kişi, Ankara'dan gelen bir müteahhittir. Trabzon'da aldığı ihale dolayısıyla kendisine lazım olan mıcır malzemesini Karadere'den almak ister. Bakanlık talimatıyla valilikten olur da almıştır. Bundan sonra tüm ekipmanını Araklı'ya sevk ederek malzeme almaya başlamak ister. Fakat o sıralarda Araklı Belediyesine de gelen müteahhit, Başkan Yılmaz Bey’in "Buradan malzeme alamazsınız" demesine, "Bakanın talimatıyla alıyorum" cevabını verir. Yılmaz Çebi bunun üzerine, "Buranın Başbakanı da, Bakanı da benim" diye itiraz eder ancak, müteahhit umursamazlığını sürdürerek "Ben alacağım, kusura bakmayın" diyerek makamdan ayrılır. Daha sonra Belediyeye gelen bir haberle müteahhitin Karadere'ye girdiğini öğrenen Yılmaz Çebi paltosunu alarak hızla makamından çıkar ve doğruca müteahhitin yanına giderek müteahhite, "Ben sana ne söyledim?" demekle birlikte müteahhite okkalı (!) bir ders verir. Bundan sonra ortalık karışır ve derenin içinde sadece terk edilmiş makineler ve araçlar kalır. Müteahhit, Karadere’den bir çakıl tanesi bile alamadan ayrılır.”

Şiddete taraftar değiliz ancak Karadere’nin sulak alan özelliğini, florasını, tarım alanını, balığını, kuşunu, böceğini hatta tek çakıl taşını dahi bir Yılmaz Çebi gibi olup korumak gerekiyor.

1970-1980 yılları arasında doğallığını devam ettiren Karadere vadisinin bu özelliğine dair diğer bilgileri, Naci Çebi Beyefendi ile 22 Temmuz 2017’de yaptığım mülakattan elde etmiştim. Naci Bey, bahsedilen yıllara arasındaki Karadere vadisine dair çok kıymetli olan şu bilgileri bizlerle paylaşmıştır:

“Bu yıllarda Karadere ovasında ağırlıklı olarak mısır tarımı yapılırdı. Mısır ekmeyenler, hayvanları için kışlık çayır yetiştirirdi. Sebze yetiştirme işi ticari değildi. Her aile kendisine yetecek kadar pırasa, lahana ekerdi. Yetişen mısır çoğunlukla Bayburt’a gönderilir, buğday ve arpa ile takas edilirdi. Artaş Tuğla fabrikasının üst kısmında ve Mirali denilen yerde karpuz da yetiştirilirdi.

Ovada gaz yağı ile çalışan 3 traktör bulunmaktaydı. Daha sonra dizel traktörler çalışmaya başladı. Mısır tarlaları bu traktörlerle sürülürdü. Biçme işi ise insan gücüyle gerçekleşirdi. Yetiştirilen mahsullerin evlere taşınması ise yine traktörlerle olurdu. Karadere ovasının bir kısmı kızılağaçlarla kaplıydı. Vadide; Hasançebililer, İsmailçebililer, Tezioğulları, Bayçelebiler, Çavuşoğulları ailelerine ait araziler vardı. Denizden Kaşıkçı’ya kadar herhangi bir ev yoktu. Ovanın ıslahı DSİ Bölge Müdürü Nuri Çebi döneminde başladı. Dere yatağı 1967-1968’de kanala alındı. Daha önceden Tul (şimdiki Çamlıca) altından Ayvadere, Zanike, Paskalar, Özgen ve Yaragar altlarından menderesler çizerek yani kıvrılarak serbestçe akardır. Kaşıkçı yolundan Tul ve civarı köylere, Yaragar, Hurmalık ve Paskalar üzerinden; Avanoz gibi köylere ise Küçükdere vadisi üzerinden gidilirdi.

Vadide çakal, kurt, domuz gibi yabani hayvan türlerine rastlanırdı. Güz mevsiminde ve mısırların biçilmesine yakın zamanlarda ovaya bıldırcın sürüleri gelirdi. Bıldırcın avı için çok sayıda Rizeli avcı atmacaları ile ovaya akın ederdi. Atmacaların ayaklarına sarı metalden yapılmış ziller bağlıydı. Zillerin bağları bazen ağaçlara takılır, avcılar saatlerce atmacaları ararlardı. Bazı atmacaları biz bulur, bahşiş karşılığında avcılara teslim ederdik. Ovaya, bıldırcın dışında; kuğu, yaban ördeği ve kaz inerdi. Bu kuşlar ovada yer alan küçük göllerde toplanırlardı. Hatta bizim evin altında yani şimdiki Küçük Sanayi Sitesinin olduğu yerdeki göletlerde ördek ve çulluk avlardık.”

Naci Çebi’den derlediğimiz bu kıymetli bilgilerle birlikte, 22 Temmuz 2021 tarihinde Karadere konusunda görüştüğüm bir diğer isim ise, Barbaros Ömer Tekinbaş Bey’dir. Ömer Bey’in ifadelerinden; Yaragar’ın mısırının meşhur olduğu hatta Araklı’nın yüksek köylerindeki insanların, mısırın tarifini ve kıyasını yaparken “Yaragar Mısırı” benzetmesini yaptıklarını tespit ettik. Yine Karadere nehrinin Kaşıkçı’dan iç kesimlere uzanan kesimlerindeki bahçelerde nehrin suyu ile çok kaliteli lahana, pırasa, pazı ve fasülye gibi sebzelerin yetiştirildiğine rastladık. Ömer Bey’in anlatımlarından hareket edildiğinde, Yaragar Mısırı denilen mısır türünün tespitinin yapılması bir ciddi gerekliliktir. Çünkü bu tür tohumlar, genetik özelliklerini yöre şartlarında bulmuş tohumlardır. Mısır tohumları yanında Karadere vadisinde yetiştirilen diğer sebze tohumlarının da “ata tohumu” kapsamında bir tohum bankasında muhafaza edilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, hem Trabzon’da hem de Araklı’daki yetkili kuruluşlarca seferberlik başlatılması milli bir mesuliyettir.

Yukarıdaki bilgiler, Karadere ovasının hem kuş göç yolları üzerindeki bir mevki, hem sulak alan hem de fauna açısından kıymet taşıyan bir coğrafya olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Araklı’yı, bu tarımsal vasfa sahip alanda kurulacak fabrikalarla veya depolarla değil ama tarımsal üretimin başlatıldığı bereketli tarım topraklarıyla ve dolayısıyla korunmuş bir sulak alanla vizyon taşıyan bir ilçe haline getirmek mümkündür. Karadere vadisindeki tarım potansiyeli taşıyan toprakların çoğu bugün yapılaşmayla elden çıkmış olsa da, ova tabanında halen kalabilmiş 1000 dönüm toplu kısım yanında, Kaşıkçı istikametine doğru nehrin sağında ve solunda bulunan parça parça tarım topraklarının da organik tarım için acilen koruma altına alınması elzemdir. Bununla birlikte Karadere vadi tabanında elde kalan topraklarda tarımsal üretimin projelendirilmesi için ciddi projeler hazırlamak gerekiyor. Çünkü, sadece Araklı’nın değil tüm yörenin tarımsal açıdan geleceği Karadere vadisindedir. Karadere ovası büyük bir tarım üssü haline getirilmelidir. Bu tür projelere destek verenler ve gerçekleşmesi için çaba gösterenler ise tarihe geçer. Millet nezdinde itibar sahibi olurlar. Hayırla anılırlar. Ama esasen milletin geleceğini garanti altına alırlar. Bunları yapamazlarsa, millet ve gelecek nesil nazarında düşecekleri yer bellidir.

Araklı’da Bir Organik Tarım OSB Kurulması Talebimize Verilen Cevaplar

Araklı’da Tul (Çamlıca), Paskalar (Yassıkaya) ve Sırayaragar (Yolgören) mahallelerinin Karadere vadi tabanındaki arazilerinde, Zonguldak’ta yapılmış örnekten hareketle bir Organik Tarım OSB yapılmasına yönelik 14.06.2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’ne bir başvuru yapmıştım. Yapmış olduğum  başvuruya 28.07.2021 tarihinde Trabzon İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından cevap verilmiş olup, bu cevapta; “Talebiniz İlgili Kurum yazışmaları ve Kurumumuz mevzuatları açısından değerlendirilmesi neticesinde; Bu kapsamda ilimizde ve Araklı ilçesi Karadere vadisi üzerinde Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi olmasına yönelik herhangi bir planlama çalışması bulunmamaktadır. Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesine yönelik olarak ilgili Kurum ve Kuruluşlar aracılığı ile başvuru yapılması durumunda konu İl Müdürlüğümüz ve Bakanlığımız tarafından değerlendirilebilecektir.” denilmiştir. Verilen cevabın son cümlesine dikkat edildiğinde, Araklı’daki ilgili ve yetkili kuruluşlardan burada bir tarım alanı oluşturulmasına yönelik başvuruların beklendiği ifade edilmektedir. Bu ifadeyi önemsemek gerekir. Bundan sonra artık karar ve mesuliyet Araklı’daki yetkililerdedir. Araklı’nın sulak alan özelliğine sahip ve tarihten beri tarımsal üretim yapılan bu 1000 dönümü aşan tarım vasfına haiz arazilerde bir Organik Tarım OSB yapmak mı yoksa bu kıymetli alanı sadece bir fabrika ve depo alanına çevirmek mi gerçekçi olacaktır? Yarın meydana gelecek muhtemel çevre felaketleri, tarım için gerekli temiz su kaynaklarının kirlenmesi ve kuruması, vadi tabanındaki muhtemel obruk çökmeleri, kirlenmeyle meydana gelecek tarımsal üretimdeki düşüş, salgın hastalıklar, gıda üretimindeki azalma, gıdada dışarıya bağımlılık, genel iş istihdamında daralma, Araklı’da halk ekonomisine girdilerin azalması gibi menfilikler meydana geldiğinde bunun “savunmasını” da elbette burada bir organik tarımsal üretim bölgesi yapılmasına karşı duranlar yapacaktır. Lakin burada fabrika veya depo alanı kurulması düşüncesinden dönmek için halen fırsat olduğunu düşünerek, Karadere vadisinde bir Organik Tarım OSB’si kurulacağına ve yöredeki tüm küçük tarım alanlarının muhtemel Organik Tarım OSB ile entegre olarak vadideki dev tarımsal üretime katkı vereceğine olan inancımı yine de muhafaza ediyorum.  

Araklı’nın Büyümesi İçin Derin Ufka Sahip Büyük Adımlar Atılmalıdır

Araklı öncelikle, ilçenin enerjisini havaya uçuran ve gündelik politik yaklaşımlarla zaman kaybına yol açan tartışmalardan ve gerginliklerden kurtarılmalıdır. Araklı, Turup’la başlayan ve Pirgi ile devam eden vahşi çöp tartışmalarının dışına çıkarılmalıdır. İlçenin büyümesi için bu tartışmaların acilen bitirilmesi gerekmektedir. Bunun nasıl yapılacağı ise bellidir.

Araklı, bir tarım üssü yapılmak gibi vizyoner yatırımlara acilen yönelmelidir. Bir ziraat fakültesi yaklaşımı, ilgisizlik ve öngörüsüzlük nedeniyle maalesef Rize’deki üniversiteye kaptırılmıştır. Bunun geri dönüşü zor görünmektedir. Fakat Araklı’da bir tarım altyapısı açısından gerekli insan unsurunu yetiştirmek üzere acilen yatılı bir “proje tarım meslek lisesi” açılmalıdır. Araklı Tarım Meslek Lisesi ve uygulama bahçesi, daha evvel Ziraat Fakültesi için tahsis edilen Çamlıca Mahallesi altındaki mevkide yapılmalıdır. Bu okulun yapımıyla ilgili olarak merhum ve hayırsever işadamı Bayram Halil Bey’in bir ziraat fakültesi yapılması sözünden hareketle onun adına bir meslek lisesi yaptırılması için harekete geçilmelidir. Bu konuda Bayram Halil Bey’in oğlu Kemal Halil Beyefendi ile görüşmeler yapılmalıdır.

Öte yandan Araklı’nın enerjisini, HES tartışmalarıyla boşa akıtmamak lazım gelir. Diğer bir ifadeyle, “suyu boşa akıtmayalım derken, toplumun enerjisini de boşa akıtmamak” icap eder. Araklı’da Ağnas’ta ve Goloşa’da birer HES yapmazsanız memleket enerji krizine girmez. Trabzon dışından gelip HES yapma sırasında kredi çeken, HES’i bu kredi ile bitirdikten sonra yüksek fiyatlara satıp kasasını dolduracak veya HES inşaatlarında taşeronluk yapıp cebini dolduracak birileri için Araklı insanı ile kötü olmaya değmez. Gerçekten değmez. Araklı’nın dağı taşı HES doldu zaten. Bunlar Araklı için yeter. Araklı’yı bu tür tartışmalarla politize etmek de kimsenin hayırlı bir netice alacağı bir durum değildir. Araklı’ya yeni bir hava getirmek, alternatif projeler üretmek lüzumludur. Hülasa, ilçeyi anlamsız ve dolayısıyla bir katmadeğeri olmayacak tartışmalar içerisine sürüklememek gereklidir. Araklı’yı bir dava haline getirmek, Araklı davasını politize edecek ve politik bir malzemeye dönüştürecek yaklaşımlara istemeden de olsa kapı açmamak gerekir. Araklı’nın gündemi bambaşka meseleler olmalıdır. Dolayısıyla, Araklı’yı bölgeye ve hatta Türkiye’ye taşıyacak derin bir ufka sahip vizyoner adımlara acilen ihtiyaç var. Ama esas yaklaşım, Araklı insanının da Trabzon insanının da gönlünü almak olmalıdır. Bilinsin ki o gönlü almadan yapılacak hiçbir işin bereketi ve kalıcılığı olmaz.

Araklı İçin Öncelikle Nelere İhtiyaç var?

Tarımsal üretim açısından il ve ülke ekonomisinde yer edinebilmek öncelik olmalıdır. En başta Karadere ovasındaki tarım alanlarımızı, su kaynaklarımızı koruma altına almalıyız. Elde kalan tarım alanlarını ıslah etmek ve bu alanlar üzerinden yöreyi bir organik tarım üssüne çevirmeliyiz. Karadere etrafındaki tüm köy yerleşimlerini buradaki organik tarımın parçası haline getirmeliyiz. Tarım kooperatifleri kurmalıyız. Araklı’da büyük bir sebze hali meydana getirmeliyiz. Soğuk hava depoları oluşturmalıyız. Araklı’da Türkiye’nin en kaliteli organik fındığını, çayını, yerel meyve türlerini en randımanlı şekilde yetiştirecek politikalar geliştirmek ve bu doğrultuda adımlar atmalıyız. Araklı’daki hususen yayla hayvancılığını teşvik etmek, küçük ve büyük baş hayvancılıkla uğraşan insanlarımızı her açıdan bilfiil desteklemeli ve hayvansal ürünleri işleyecek hatta entegre tesisler kurulmasına çalışıp Araklı’yı bir “et üretim merkezi” haline getirmeliyiz. Ekonomik alternatif oluşturacak yeni ürünlerin dikimi ve yetiştirilmesi için “örnek bahçeler” oluşturmalıyız. Kadim fındığımız “foşa” ve “sivri” fındığımızı geliştirecek arge çalışmaları yapabilmeliyiz. Araklı’daki “İstanbul Elması, Laz Elması, Demir Elması” gibi kadim elma ve armut türlerimizi yeniden ihya edebilmeliyiz. Karadere tarımsal üretim projesi doğrultusunda Araklı’da kurulacak bir sebze ve meyve hali ile bu ürünleri iç pazarlara ulaştırmak mümkün olacaktır. Tarımsal üretimin nakliyesini karayoluyla sağlama yanında, Araklı’da meydana getirilecek orta halli bir liman/iskele dahi bu nakliyede faydalı bir işlev görebilecektir.

Tarihi ve kültürel değer taşıyan mirasımıza sahip çıkabilmeliyiz. Doğal ve tarihi mirasımızı bir turizm yatırımına dönüştürebilmeliyiz. Harp alanlarını ve şehidlikleri bir tarihi alan yaklaşımıyla koruma altına alıp turizme açmalıyız. Harp alanlarına ulaşmak için tabii yürüyüş yolları yapmalıyız. Araklı ile Madur-Polut dağları arasında yoğun turizm destinasyonları oluşturmalıyız. Pazarcık yöresini, burada yapılacak dev bir gölle tekrar turizm alanına dönüştürmek ve yöreyi her türlü yatırım ile Türkiye ve hatta dünya turizmine açmalıyız. Araklı’nın Asmasu Şelalesi ve Mahura Suyu örneklerindeki kaynak sularını en uygun yerlerde kurulacak depolama ve şişeleme tesisleriyle ulusal su pazarına kazandırmalıyız. Araklı-Bayburt yolunu acilen bitirip, Araklı’yı bir transit geçiş güzergahına dönüştürmeliyiz. Halen bomboş duran Turup’a yerli ve milli vasfa sahip otantik bir turizm merkezi yapmalıyız. KTÜ Arkeoloji Bölümüne yaptırılacak arkeolojik kazılarla Canayer Kalesini ve Araklı çarşıbaşındaki Hyssus Kalesini ortaya çıkarmalıyız. Araklı ilçe merkezini bir TOKİ dönüşümü ile yeniden meydana getirmeliyiz. Araklı ilçe merkezini insanca yaşanacak vasfa kavuşturmalıyız. Araklı ilçesinin bir büyük sel felaketi yaşamaması için, sahilde bir adeta baraj haline getirilen sahil otoyolunu kaldırıp, yolu daha iç kesimlerden viyadüklerle Sürmene istikametine yönlendirmeliyiz, Karadere nehrini etrafındaki fabrikaların ve sanayi tesislerinin zararlı atıklarından muhakkak surette korumalıyız, Karadere nehri etrafındaki “akifer” denilen doğal yer altı su depolarını muhtemel “kara günler” için bir “milli güvenlik” zihniyetiyle muhafaza altına almalıyız. Araklı köyleri ve Araklı insanının yaşadığı yaylalarda, kuru ve sulu tarım doğrultusunda en uygun tarımsal ürünlerin yetişmesi için çalışmalar hatta boş arazileri çiftçilere kiralayacak düzenlemeler yapmalıyız. Üretilen ürünleri üreticiden garantili şekilde almalıyız. İnsan yetiştirmenin çok stratejik bir konu olması dolayısıyla ise nitelikli insanımızın Araklı’da yetişmesi için proje okullarının Araklı’da kurulmasına çalışmalıyız.

Bütün bu ve benzeri adımları şu kelimelerle özetlemek mümkün: Araklı’nın suyuna, toprağına, havasına ve esasen fıtratına yönelik en hassas yaklaşımları sergileyecek bir entelektüel ama sahada karşılığı olacak zihin yapısıyla hareket etmek. Hülasa, sürekli tartışan, gerilen, birbirine ümidini kaybeden, birbirinin paçasından çekiştiren, çelme takan, küskün, huzursuz ve kafasının arkasında küçük hesaplar bulunan bir toplum yerine; mutlu, birbirine inanan, güvenen ve Bu Ülke’ye her alanda katmadeğer sağlayacak bir Araklı inşası pekala mümkün. Araklı’da bu beşeri cevher var. Sadece işlemek için ustalık yapmak lazım. Bunun için de, gündelik işlerle gündemde kalmak yerine, inisiyatif alarak rutin dışına çıkmak ve memlekete bugün ve yarın yüksek getirisi olacak adımlar atmak dolayısıyla Araklı’nın tüm potansiyelini kinetik enerjiye çevirmek gerekiyor.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve araklimanset.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.