Araklı Turizminin Gözbebeği: Konakönü
Konakönü mevkiinin turizme açılması ve Araklı için bir marka haline getirilmesine dair düşüncelerimi daha evvelki makalelerimde dile getirmiştim. Hatta 19 Kasım 2019 tarihli yazımızda, "Konakönü Araklı'nın kalbidir" demiştim. Yine Konakönü'nü, Araklı'nın yaşam ve kültürünü ifade edecek ciddi bir kültürel miras olarak tarif etmiştim. Bu defa sizlere önemli bir ismin hatıralarındaki Konakönü'nü aktarmak istiyorum. Araklı'nın medar-ı iftihar isimlerinden Saffet Çebi Beyefendi'yle İstanbul'da yaptığım görüşmelerde kendisine Konakönü'nü de sormuştum. Saffet Bey Konakönü'ne dair şu bilgileri aktarmıştı ilk planda: "Araklı'nın Karadere vadisinden sonraki en güzel yeri Konakönü idi. Konakönü civarı, 1000 dönümlük bir arazidir. Çok şenlik bir yerdi. Bir de yaz mevsiminde havası çok serin olurdu. Çavuşoğulları, Hasançebioğulları, Çebilerin Hacı Osman Efendi takımı ile Çebilerin Hüseyin Efendi takımı, Tamtakıroğulları, Büyükdurmuşlar, Kaptanlar, Alioğulları, Sofuoğulları, Mahmutçebiler, Çapkınlar Konakönü'nde ikamet ederlerdi. Topal Niyazi'nin evi de buradaydı. Akşamları Konakönü'ne giderdik. Burada, iki katlı ve eskiden Araklı Kaymakamlığı'na ait olan bir konak vardı. Konakönü'nün yukarı kısmı, Araklı Köyü'dür. Daha yukarısı ise fundalık bir alandı. NATO'nun ve Amerikalıların birtakım işleri vardı orada. Kimsenin giremediği bir radar bölgesiydi. 1960'larda radarlar kalktıktan sonra Araklı'nın çöpünü oraya dökmeye başladılar. Bu mıntıkaya çöpün nasıl çıkarıldığını ise tam olarak bilemiyorum. Ama halktan büyük şikayetler geldi tabii. En tepe noktada (şimdiki Turup denilen yer), kestane ağaçları ve fındıklıklar vardı. Bu mıntıkaya, Çavuşoğullarının evlerinin olduğu taraftan da çıkılırdı."
Saffet Bey, ODTÜ'nün Araklı'ya geldiğinden de bahsetmişti bana. Hatta bu konuda: "1966-1967'lerden itibaren Konakönü semtine gelip kamp yapardı. ODTÜ'nün kamp işi de aslında Yılmaz Çebi'nin marifeti olarak başladı. Topal Niyazi'nin halasının oğlu olan Bayburt Hartlı (Aydıntepeli) Hikmet Büyüklimanlı, o sıralarda ODTÜ'nün Genel Sekreteriydi. Büyüklimanlı, Araklı'ya gelip giderdi. Araklı sahilinin güzelliğini görünce, ODTÜ'lü öğrencileri buraya getirmek için Yılmaz Çebi'den ricada bulundu. Gelen öğrenciler, Konakönü'ndeki kaymakam konağında ve vatandaşların boş evlerinde yahut evleri müsait olan Araklı'daki ailelerin yanlarında misafir oldular. Kampta çok sayıda kız öğrenci vardı. 15'er gün boyunca kamp yapan bu öğrencilerin yemekleri kampa getirilirdi. Araklı'da bulunduğum yıllar içerisinde bu gelenek sürdü. Bu gelişler ve kalmalar sırasında bir tek Araklılı gidip de onların kamplarını merak etmemiş, izlememiştir. Bu özellik, o dönem Araklı insanının terbiyesini de, ahlakını da, misafirperverliğini de gösteren çok makbul bir örnektir." demişti.
Konakönü'nün ne olduğunu bilme, Konakönü'nü bugün Araklı'nın ve Trabzon'un gözbebeği yapma açısından çok kıymetli ifadeler bunlar. Bir üniversiteyi Araklı'ya getirecek potansiyele sahip Konakönü için neler yapılmaz ki? Buna vesile olan Araklı'nın efsane belediye başkanı Yılmaz Çebi'ye Allah'tan gani gani rahmet dilerim. Her fani gibi tenkid edilecek icraatları olabilir belki ama hakkında yazdığım "Trabzon Araklı'da Efsane Bir Belediye Başkanı Yılmaz Çebi" başlıklı çalışmam sırasında onun, Araklı'nın önünde giden ve hiç bir beklentisi olmadan Araklı'ya sahip çıkan yalınkılınç bir "lider" olduğunu bizzat gördüm. Onun zamanında Araklı'nın nerede olduğunu ve şimdi nerede durduğunu anlamak için "Yılmaz Başkan"ı iyi okumak gerekiyor! Dönelim konumuza.. Konuyla ilgili evvela şu bilinmeli ki, yetkililerin sosyal medyada Konakönü fotografları paylaşmalarıyla Konakönü turizm vasfı kazanamaz! Bu durum iyi anlaşıldıktan sonra Konakönü'nün bir marka turizm alanı haline getirilmesi için şunları teklif edebilirim: Öncelikle Konakönü'nün içinden geçip Araklı'ya giden eski yaya yolu, orijinal halindeki gibi taş döşenmeli. Konakönü çeşmesi restore edilmeli ve suyu akıtılmalı. Konakönü'nün bütün silüetini (görünümünü/arka planını) bozan çok katlı o beton bina, en azından doğaya en uygun renkle boyanmalı ve kamufle edilmeli. Bu açıdan, Araklı'da bugünlerde Trabzon Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan ve "Binaların sağlıklaştırılması" denilen o şeye aslında buradan başlanılması gerekirdi. Yine, Konakönü tarihi mezarlığı restore edilmeli, bakımlı tutulmalı. Konakönü mezarlığı içinde yer alan ve tescillenmesi konusundaki gayretlerimizin olumlu sonuçlandığı Karantinahane, derhal restore ettirilip turizme kazandırılmalı. Eski Konakönü fotograflarında görüldüğü üzere yıkılmış bütün yapılar (evler ve paskalar), bir DOKAP projesi ile ve orijinal haliyle ayağa kaldırılmalı. Konakönü'nde tarihi geçmişi olmayan yeni yapılara (tarihi görünümlü yapılacak olsalar dahi) asla müsaade edilmemeli. Restore edildiği halde, teknik hatalardan dolayı çok kötü durumda olan Konakönü mescidi tekrar bakıma alınmalı. Konakönü dalış turizmine yönelik hazırlanmalı. Konakönü'nün Kalecik istikametinde ve yolun sol tarafında bulunan tarihi taş köprü acilen tescillenmeli, restore edilmeli ve turizme kazandırılmalı. Konakönü'nde, gelen ziyaretçilerin nefesleneceği şirin bir ahşap iskele yapılmalı. Konakönü'ne yaz aylarında gelecek turistlerin en azından çay ve su içecekleri büfe tarzı bir sosyal tesis, ilgili belediye tarafından Konakönü'nde meydana getirilmeli. Konakönü'nün arka planında yani asfalt yolun üst tarafında meydana getirilecek yapılaşma ise, tarihi Konakönü silüetine asla zarar vermemeli. Bunun bir toplumsal ve kültürel mesuliyet olduğu kavranmalı. Araklı için bir marka turizm alanı haline getirilmesi gereken Konakönü, bütün bu ve benzeri çalışmalarla topyekün bir "Açık Hava Müzesi"ne çevrilmelidir. Bu vesileyle bir konuyu tekrar dile getirmek istiyorum. O da şudur: Konakönü'nde tarihi üretimi olan zeytinciliği acilen ihya etmek, bu doğrultuda halen Konakönü'nde rastlanabilen bir yada iki yaşlı zeytin ağacından alınacak aşı kalemleriyle tarihi "Konakönü zeytinini" çoğaltmak elzemdir.
Kalecik'te Bir Balıkçılık Müzesi Kurmak
Araklı turizminin marka mevkilerinden biri, tarihi "kaleler arası"nda yer alan Kalecik mevkiidir. Kaleler arası ifadesini ortaya çıkaran ise, Canayer ve Kalecik kaleleridir. Kalecik, aynı zamanda Araklı ve Trabzon yöresinin ünlü denizcileri ile balıkçılarının yetiştiği yerdir. Dolayısıyla Kalecik, balık ürünlerinin yer alacağı restoranları ve bir Balıkçılık Müzesini de hak ediyor. Kalecikli balıkçılara ait görseller, eşyalar, balıkçılık malzemeleri, teknelere ait mekanik parçalar, kurutulmuş deniz ürünleri bu müzede yer alabilir. Eski balıkçı tekneleri de müzenin açık hava kısmında sergilenmelidir. Muhtemel müzede sergilenecek deniz ürünleri ile, denizlerimizde yapılan balıkçılık ve balıkçılıktaki değişim göz önüne serilecektir. Bir taraftan da balıkçılık teknolojisindeki gelişim ortaya konulacaktır. Böyle bir müze, bırakın Trabzon'u, Doğu Karadeniz'de ilk olacaktır. Kalecik'te yapılması gereken bu müzenin kapalı kısmı tamamen camekanla yapılmalı, müze malzemesi ziyaretçiler tarafından dışarıdan da görülebilmelidir. Yine müzenin etrafında hem taze balık hem de salamura edilmiş balıkların satışı için sadece balıkçı esnafının işleteceği şık dükkanlar yapılmalıdır. Muhtemel müze aynı zamanda Araklı ve Kalecik'teki balıkçı esnafına verilen değeri hatta saygıyı ifade edecektir. Bu şekilde Kalecik sadece kaleleriyle değil, bir "balıkçılık müzesi" üzerinden de turizme açılmalıdır.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendiye
"Trabzon Araklı'daki Karadere vadisinin tarımsal özelliğe sahip 1000 dönüm civarındaki son alüvyal arazileri, fabrika alanı yapılmak istenmektedir. Hatta, Cumhurbaşkanlığına bağlı bir ekibin Araklı'ya geldiği, tarihsel bir tarım alanı olan ve hemen etrafından Karadere nehri geçen bu dümdüz topraklar için "fabrika yapma altyapısına sahiptir" onayı verdiği yerel yönetimce dillendiriliyor! Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız, eğer bu doğruysa, tarihi tarım topraklarının hangi özelliği bir fabrika alanına altyapı sağlayabilir? Bunu anlayabilmiş değiliz. Bununla birlikte, tarım için ciddi projeler yapan zatıalinizin böyle bir onaya (!) asla müsaade etmeyeceğini de düşünüyoruz. Hatta, sadece Araklı ve Trabzon için değil, Rize dahil tüm Doğu Karadeniz için mükemmel bir organik tarımsal üretim yapacak ve Doğu Karadeniz'i Samsun ovalarına mahkum etmeyecek Karadere ovasındaki bu arazileri, Zonguldak Çaycuma'daki 56 hektarlık alanda yaptığınız gibi, kamulaştırıp tarım amaçlı tescilleyerek değerlendireceğinizi ve DOKAP vasıtasıyla bunu projelendireceğinizi ümit ediyoruz. Biliyoruz ki Araklı'nın, tipik bir Karadeniz iklimine sahip Çaycuma'dan hiç bir farkı yok! Zaten DOKAP, Karadere'de bulunan bu arazilere 2018 yılındaki "Organik Tarım Havzalarının Haritalandırılması ve Toprak Analizi Raporu"nda yer vermiştir. Bunların yanında, tarım arazilerinin, içinden geçtiğimiz bu salgın günlerinde ve dünyanın temiz su kaynakları ile tarım topraklarına "şiddetle ihtiyaç duyduğu" bu zamanlarda ne kadar kıymetli olduğu bizzat malumunuzdur. Araklı ovasının taban topraklarının çoğu, vaktiyle izin verilmiş hesapsız bir yapılaşma ile elden çıkmış olsa da, Karadere ovasının geri kalan toprakları (ki en az 1000 dönüm) yine de Doğu Karadeniz'deki tek sulak alan ve tarıma uygun tek vadi özelliğindedir. Bundan dolayı, tarihi vasfa sahip tarım alanı olan Karadere vadisindeki bu son arazilere yönelik muhtemel fabrikalaşma teşebbüsleri yerine bu alanı özellikle organik sera usulünde tarımsal amaçlı projelendirmenizi tüm Araklı, Trabzon ve Doğu Karadeniz insanının geleceği için istirham ediyoruz. Tarihi tarım alanı olan Karadere vadisinde ısrarla yapılmak istenen bir fabrikalaşmanın, vadinin tarım alanı olma özelliğine, alüvyal ve sulak alan özelliklerine ama esasen Bu Ülke'nin gelecek kuşaklarının "doyurulması" konusuna çok ciddi zararlar vereceğini düşünüyoruz. Bununla birlikte, fabrika kurma düşüncesindeki müteşebbislere elbette ki Akçaabat'ta, Beşikdüzü'nde ve Vakfıkebir'de olduğu gibi sanayi tesisi kurma anlamına uygun araziler verilmesini de gerekli görüyoruz."