Turup Ormanı, Araklı'ya armağan hatta bir lütuf. Araklı ilçesinin batısındaki 500 rakımlı hakim bir tepede bulunan ve yakın tarihlere kadar askeriyece "Atış Alanı" olarak kullanılan Turup Ormanı, Araklı ilçe merkezine yakınlığı, barındırdığı bitki dokusunun oluşturduğu peyzaj ve gölge unsuru, sahip olduğu manzara bütünlüğü ve Karadeniz Bölgesi koşullarında az rastlanabilecek düşük eğimli topografik yapısı ile ideal bir mesire yeri niteliği taşımaktadır. 1980'li yıllarda "Atatürk Ormanı" adı altında ağaçlandırılan bu alan, hatırlı bir botanik bahçesi görünümündedir. Barındırdığı farklı türlerle bilimsel çalışmalara tesis edilen 140 dönümlük tohum bahçesi ve 170 dönümlük klon parkı ile ormancılık sektörüne katkı sağlayan bir alandır. Doğu Karadeniz'deki en önemli ladin ormanlarının başlıcasıdır. Halk tarafından "Kambur" olarak da isimlendirilen Turup tüm Araklı’yı, Karadere Vadisini ve uçsuz bucaksız denizi göreceğiniz müthiş bir perspektife sahiptir. Turup tarihi Araklı Kalesi Hysus kalıntıları ile Buzluca’daki Canayer Kalesi kalıntılarının tam ortasındadır. Hatta nefis bir taş yürüyüş yolu ile Canayer Kalesine bağlanır ve göze alırsanız yeni bir taş yol ile Kalecik Kalesine inebilirsiniz. Araklı’nın kalbi olan tarihi Konakönü semtini ve koyunu kuşbakışı izleyebilirsiniz. Tarihi yapılara sahip Hürriyet Mahallesi (eski Araklı Köyü)’ne düz ayak ulaşabilirsiniz. Araklı ilçesi Hürriyet Mahallesi sınırlarındaki Turup, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 15.10.2004’de “Kent Ormanı ve Mesire Yeri” ilan edilmiştir. Diğer yandan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 02.11.2006 tarihli yazısı üzerine 20.11.2006 tarihli ve 2006/11264 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile “Turizm Merkezi” olarak ilan edilmiş ve karar 08.12.2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Dolayısıyla bölgede yapılacak her türlü yapılaşma Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın iznine tabidir. Servet değerindeki böylesi bir güzellik maalesef, 2006 yılından 2015 yılına kadar Trabzon ve Rize için vahşi depolamaya dayalı bir çöplük yapılma tartışmalarıyla uzun bir süre değersizleştirilmiştir. Araklı'nın enerjisi ve nefesi de maalesef çöplük tartışmalarıyla boşa harcanmıştır. Lakin, Turup'u görmeden onun hakkında çöplük hükmü verenler dahi Turup'un güzelliği karşısında insafa gelmiştir. Çöplük alanı olmaktan kurtulduktan sonra Turup'a dair çok şey dillendirilmişse de Turup mıntıkası bugüne kadar maalesef hiçbir yatırım alamamıştır.
Bu girişten sonra, çok önemli gördüğüm Turup hakkında herkes gibi ben de kanaatimi belirtmek istiyorum. Kanaatim şudur. Turup'taki iki büyük düz alanda geleneksel Araklı mimarisinden oluşan bir turizm kenti kurulmalıdır. Buradaki yaklaşım, huzur turizmi şeklinde olmalıdır. Çünkü metropollerdeki yaşamdan usanmış insanlara huzurlu ve sükunet hedefli bir turizm hizmeti sunmanız bu açıdan çok anlamlı görünüyor. Turup'un devasa bir botanik orman olmasını, tabiat turizmini önemseyen insanlarımıza anlatmamız gerekiyor. Fakat böylesi bir turizm adımı için yabancı hiç bir yatırımcının peşinde koşmak da gerekmiyor. Çünkü, Araklı'nın kıymetli bir büyüğü Saffet Çebi'den burada geleneksel mimari konseptli bir turizm yatırımı yapma sözünü almanız yeter de artar bile. Saffet Bey'in ve ailesinin hem İstanbul'da hem Bodrum'da ve hem de diğer tatil bölgelerinde hizmet veren turizm tesislerinden elde ettikleri turizm tecrübeleri bu açıdan çok önemli. Fakat önce onun gönlü alınsın, yapılacak iş ona gerekçeleriyle izah edilsin, konunun Araklı için hayati bir mesele olduğu anlatılsın, gerisi çok kolay. Tanıdığım Saffet Bey, Araklı'ya dair makul olan hiç bir şeye hayır demeyecek kadar kendisini Araklı'ya ait ve borçlu hisseden bir şahsiyet. Tabi, Turup'a yapılacak turizm yatırımının bir kısmını da merkezi hükümetten istemek gerekiyor. Vakfıkebir’de yapımına başlanan bir millet bahçesini burada da kurdurmak, bu bahçeye Araklı içinden çıkacak geniş bir yol istemek, Turup yamaçlarına içinde lezzet tesislerinin yer alacağı ama ormanla uyumlu dev seyir terasları yaptırmak ve turizm için gerekli diğer alt yapıyı istemek zannımca turizme büyük destek veren mevcut hükümetin de reddetmeyeceği makul bir istekler olacaktır. Bu şekilde Turup'u yabancı yatırımcılarla ve sadece yabancı turistlere hizmet veren bir özel turizm alanı yaparak Araklı'ya, Trabzon'a ve tüm ülkeye "Yabancılaştırmak" yerine, hem yabancı ve hem de yerli turiste hizmet verecek kapsayıcı bir turizm merkezi yapmaya kapı açmış oluruz. Araklı aklının yönlendiremediği Turup'a, çöplük yapılma sürecinde olduğu gibi, başka akılların şekil vereceğini de unutmamak gerekiyor.
Araklı'yı Bir ve Bütün Yapan Taş Köprüler
Araklı ilçesi çok sayıda tarihi mirasa sahip olmakla birlikte, Araklı'daki somut kültür varlığımızın başında taş köprüler geliyor. Köprüler, sadece geçiş noktası demek değildir. Köprüler insanları, gönülleri, kültürleri, medeniyetleri buluşturur. Toplumun iki yakasını her anlamda bir araya getirir. Dolayısıyla köprülerin yapımı ve bakımı bir toplumsal ve kültürel davadır. Böylesi toplumsal ve kültürel fonksiyonu olan bu yapıların ihmal edilmesi bu sebepten doğru değildir. Bununla birlikte Araklı'da çok sayıda ihmal edilmiş köprümüz olduğunu da bilmek gerekir. Birkaç yıl evvel üzerinden geçen 15 tonluk dozer ucubesi nedeniyle tam ortasından çatlayan Bifera Köprüsü, aldığı bu ağır hasara rağmen şanslı (!) bir köprüdür. Çünkü bu çatlamanın tesiriyle bir resmi kurum tarafından restore edilmiştir. Araklı'nın ünlü İslam alimi Oslu Hoca tarafından yaptırıldığı bilinen Bifera Köprüsü kadar şanslı olamayan köprülerimiz de var tabi. Karadere Vadisindeki; Aho Köprüsü, Ağnas Köprüsü, Goga Deresi Köprüsü, Asmaırmağı Köprüsü, Erenler Cami Mahallesi Köprüsü, Erenler Merkez Mahallesi Köprüsü, Yüzbaşının Köprüsü, Purnak Köprüsü, Hanlar Köprüsü, Foşa Köprüsü, Taşgeçit Köprüsü, Taşgeçit Halilli Köprüsü, Turnalı Köprüsü, Hıdırellez Köprüsü, Tilkibeli'nde Mikdatın Köprüsü, Pazarcık Köprüsü ve Karadere Köprüsü bunlardan başlıcalarıdır. Köprülerin hemen hepsi maalesef bakımsız haldedirler. Ayrıca, Marzuba Deresi vadisinde yer alan ve Horyan sınırları içerisinde kalan Bektaşoğlu, Hafızlar, Küçükdere, Yanıkaltı ve Pınarbaşı köprüleri de bakıma ve ilgiye hasrettirler. Bunlara keşfedilmeyi bekleyen Konakönü Köprüsünü de eklemek lazım. 1953'teki sel felaketinde yıkılmış ve o tarihten beri yapılmamış Asmaırmağı Köprüsünün acilen ihyası gerekmektedir. Köprünün ayakları yerinde durmaktadır. Üzerinde demir rayları üzerine döşenmiş bir tahta zemin ile yıkılmasından sonra bir süre hizmet vermesi sağlanmıştır. Adını, Birinci Dünya Savaşı sırasında askerlerini kaybettiği için intihar ederek hayatına son veren şehid Yüzbaşı Hasan Rıza Bey'in kabrinden alan Yüzbaşının Köprüsü, iyi bir restorasyondan geçirilmeli ve bu köprünün adı Şehid Yüzbaşı Hasan Rıza Köprüsü olarak değiştirilmelidir. Yakın tarihlere kadar mezarı bu köprünün ayaklarından birine yakın mesafede gömülü olan fakat bir sel ile kaybolan Yüzbaşı Hasan Rıza hatırasına köprünün yakınında sembolik bir Hasan Rıza kabri yapılmalı ve yanına bir bayrak direği dikilmelidir. Vaktiyle üzerine dökülen betona rağmen taş yapı özelliğini halen devam ettiren Hıdırellez Köprüsünün aslına rücu ettirilmesi, yanından geçen yolun dolgu ile yükseltilmesi nedeniyle hayatın dışına itilen Tilkibeli’ndeki Mikdatın Köprüsünün hak ettiği itibara kavuşturulması, sökülüp başka bir mevkide yeniden ihya edilmesi gerekirken kurul kararı ile (!) HES barajı içine batırılan Pazarcık Köprüsünün yerinden çıkarılarak Pazarcık dükkanlarına yakın yerde yeniden kurulması elzemdir. Lakin, öncelikle bu köprülerin tescilli olmayanlarının tescili gerekmektedir. Köprülerin yanına bir tabela çakıp, köprünün adını Türkçe ve Arapça belirtmekle köprüler hayat bulmuyor. Tüm bu köprüleri aslına uygun şekilde sağlamlaştıracak ama köprülerin fıtratını bozmayacak acil restorasyonlar lazım. Restore edilen köprülerin sadece yayalara kullandırılması gerekiyor. Tüm bu ifadelerle birlikte, Trabzon’un diğer ilçelerinde çok sayıda köprü restore edilirken Araklı'da sadece Bifera/Pervane Köprüsünün, ki onun da mecburiyetten restore edildiğini belirtip, Araklı’ya verilen değerin (!) anlaşılması konusuna da bir ışık tutalım.
Köprü Ustalarına Büyük Saygı
Köprülerle birlikte önem taşıyan bir diğer konu ise, köprüleri yapan ustalardır. 2018 yılında meydana gelen son Araklı sel felaketinde çok sayıda yeni yapı sele kapılmışken, Yüzbaşının Köprüsü (tescil fişinde maalesef Yazbaşı olarak kaydedilmiştir) denilen köprünün o korkunç sele direnmesi ve ayakta kalması, bizi sadece köprünün sağlamlığına odaklamıştı. Halbuki biz, bu köprüleri yapanların kimler olduğunu da düşünmeliydik ama sadece köprülerin dayanıklılığına vurgu yaptık ve işin içinden çıktık. Aslında bu kadar ciddi bir ustalık kültürünün olması, Araklı için bir tarihi zenginliktir. Büyük bir zanaat birikimidir. Geleneksel ustaların mühendislik bilgilerinin ifadesidir. Köprülerde kullanılan taşlar ise, hem yöredeki taş ocakları ve hem de Araklı'nın jeolojik yapısı hakkında ciddi ipuçlarıdırlar. Bu açıdan; Purnak, Erenler, Yüzbaşı köprülerini inşa eden Kizirnoslu Gedikoğlu Mecit (Çeliktaş) ile Leboz Salih (Akova) ustaları iyi bilmek lazım. Yine Yeşilyurt/Horyan'daki köprüleri yapan merhum Hüseyin Çakır, merhum Ferhat Baycan, Ali Özen ustalar ile Foşa'daki köprüyü yapan Mehmet Kır ustayı ve diğer ustalarımızı hayırla hatırlamak icap ediyor. Ama Leboz Salih'in Kizirnos'un Ağaçbaşı Yaylasında, Gedikoğlu Mecit ustanın ise Kizirnos'ta birer mezar taşı dahi olmadan mahzun şekilde yattıklarını da unutmamak gerekiyor.