90’lı yılların başında Londra Gatwick havaalanına ilk indiğimdeki heyecanımı hiç unutamam.
Hayatımdaki ilk yurtdışı deneyimimdi. Üzerinde güneş batmayan ülkenin keşfine saatler kalmıştı. Uçağın merdivenlerinden iniş, koridor geçişleri, metalik anons sesleri arasında nihayet pasaport kontrol gişesi önüne geliş...
Pasaportumu uzattığım görevlinin yüz mimiklerini izleme aşamasındaydım artık.
Hızlıca açtığı pasaportumda gördüğü bilgileri gözden geçirirken yüzünde beliren tebessümü hiç unutamam. Ağzından çıkan Trabzonlu musun sorusunu hiç unutamadım. Kısa bir diyalog ve tabii ki Trabzonspor fırtınası…
“Ben de Celtic’liyim, bizler aynı ruhtaki takımlarımızla hep gurur duyalım, hoş geldin arkadaşım” dedi ve o görevli Londra’ya ilk girişimde benim yürüyüş tarzımı bir anda değiştiri verdi.
İşte Trabzonsporun bu evrensel dile sahip kimliğini hep gururla taşıdım. Futbolun çok sevildiği birçok batı ülkesinde ve Latin Amerika’da futbol kulüpleri taraftarlarına birer kültür kimliği verir.
Kulübün ortaya çıktığı koşullar ve gerekçeler, taraftarları dünya görüşlerinde de ortaklaştırır ve yaşama aynı felsefe ile bakarlar. Bu anlayış kuşaktan kuşağa geçer ve bazen gittikçe güçlenir bazen de zayıflar. Toplumsal değişimler her şeyde olduğu gibi taraftarlıkta da belirleyici ve yönlendirici olur.
Trabzonsporlu kimliğim ile geçen yıllarıma hiç değinmeyeceğim. Onları sırası geldikçecanlandıracağım ama bu satırlardaki muradım, felsefi bir irdeleme yapmaktır. Günümüzde köklü kulüp taraftarlarında yaşatılan gelenek sadece maçtan önce ve sonrasında pub’larda bira içip, çılgınlık yapmak değildir. Emek-sermaye çelişkisi, sınıfsal ayrımcılık, otoriteye direniş, ırkçılık karşıtlığı gibi
esaslı konular temelinde takım taraftarlığı yapan geniş taraftar grupları vardır ve bu gruplar kulüplerin
ayakta durmasına önemli destek sağlamaktadırlar.
Ülkemizde Beşiktaş taraftar grubu “Çarşı” bu tanımlama içerisinde alan ve gittikçe de etki alanını genişleten direnişçi bir taraftar grubu olarak öne çıkmaktadır. Ülkemizde futbola renk katmaya devam edeceklerini umuyorum.
Almanya’da St. Pauli, Fransa’da Red Star ve Marsilya, İtalya’da Livorno, Yunaistan’da AEK, İskoçya’da Celtic, İspanya’da Athletic Bilbao ve Rayo Vallecano; anti-faşist, devrimci, ırkçılık karşıtı taraftar gruplarına sahip takımlar olarak bilinmektedir. Bu takımlara ait taraftar grupları içerisinde “Bukaneros”, İspanyol takım Rayo Vallecano’nun en önemli solcu taraftar grubu olarak öne çıkmaktadır.
1997'de Osasuna’ya karşı oynanan maç öncesi ilk defa “Irkçılığa hayır” bildirileri ve maça 50 kadar göçmeni davet etmeleri ile futbolda ırkçılığa karşı tribün anlamında ilk girişimi başlatmışlardır. Bukaneros’un başlattığı bu kampanya zamanla UEFA’nın meşhur “Say no to Racism” politikasının temeli olmuştur. Hatta UEFA, Bukaneros’a ve kulübe bu konuda gösterdikleri hassasiyetten dolayı Rayo Vallecano’yu 2000-2001 sezonunda La Liga 9.’su olmasına rağmen UEFA Kupası’na davet emiştir. Bukaneros da böylece UEFA kupası dolayısıyla Avrupa’ya açılmıştır.
Bukaneros grubunun dünya basınında yer alan son eylemi stadyumlarını fırçalar ile temizlemeleri olmuştur. İspanyadaki aşırı sağcı VOX partisinin iki liderinin Rayo Vallecano tesislerini ziyaretini protesto etmek üzere yaptıkları bu sembolik eylem kuşkusuz arka planında çok daha derin anlamlar taşımaktadır. Yani futbolun sadece futbol olmadığını göstermek gibi.
Taraftarlığa yeni anlamlar katabileceğimiz zamanlarda buluşmak ümidiyle…
Bir çiçek açacak bir güz günü…
Özgürleştirecek ruhlarımızı,
Renkler uçuşacak her tarafımızda,
“Vira” diyeceğiz coşkuyla.