Bildiğim yıllar 1955-1966
Birbirlerine sevdalanan kız ve delikanlılar, ne kadar görüşebilirlerse;ancak bakışma pencereden perde arkası veya uzun süren yatsı namazına oturan anne ve babadan gizli olarak kısa sürelide olsa fundukluklarda buluşmalar.. Dünyayı toz pembe görmeler.. Duyulan bu sevdaluklar sonucu aileler arası küçük kavgalar ve gürültülerden sonra, Kız istenir ve alınır... Uşak daha askerliğini bile yapmamış ama olmasada olandan temin edilmiş takım elbise ile dolaşmalar havalanmalar..
Sonunda düğün gelir çatar.. Kız tarafı hizmet parası adı altında istediği para çoksa delikanlılar ve kızlar evlilik hayatına iyi bir borçla başlarlar. Yeni hayatta ayrı ev yok gelin gittiğin ev en fazla 3 odalı tek helalı ve bazen dışarda banyo ise leğenli tekneli..
Evin nüfusu (Dedeler, Neneler, Babalar, Anneler, Emiceler, Halalar vs) 10 - 12 kişi..
Bu evde mutluluğu araki bulasın.. Günler geçer cicim ayları bile genç çifler için cehennem hayatı olur. Aylar yıllar pembe hayaller görmelerine rağmen kalabalıktan, bir gün yüzü bile göremezlerdi..
Sonra Genç koca sinirlenmeye başlar, bazen makarna tabağını pencereden atar.. Bazen odasının kapısını kırmaya çalışır.
Genç gelin ise yavaş yavaş marazlanmaya başlar.. Evin büyükleri ise gelinin marazlanma çaresini nusgacı ve hemayılcı hocalarda aramaya başlar ama olmaz.. Marazlanma ve perilenme deliliğe dönmeye başlar...
Bu Sevdaluğun sonu ince Maraz olur. Marazlı gelin denize akan yedi derenun ağzı kayıkla dolandırılıp son dere ağzında arkadan itilir ve korku ile denize atılarak içindeki cinlerin çıktığına inanırlardı.. Halbuki ne cin çıkmış ne gelin hanım rahatlamıştır. Neneler gelin hanımlara; ”Gudurmişdunuz gavuroli gavurları, başunuza gelecek varidi” diye söylenirdi.
Sonradan İstanbul ve büyük şehirler göç almaya başlayınca genç evliler 10 - 12 nüfuslu evlerden ayrılarak büyük şehirlere göç ettiler.. Müstakil evleri oldu ve ne gelinde cin kaldı nede koca makarna tabağını pencereden fırlattı... Bu masallarda sonunda böyle güzel biterdi...