1- Osmanlı'da şehirler kurulurken:
÷"Nasıl‘ki bir suya taş attığınızda halkalar merkezden başlayarak dalga dalga dağılır."
Şehri kurarken‘de ilk önce bir Camii-Mescit yapılır.
÷ Daha sonra etrafına halka halka evler ve işyerleri yapılırdı.
÷ Medreseler inşâ edilirkende aynı yaklaşım sergilenirdi.
2- Eğer bir evin camında sarı çiçek varsa, benim evimde hasta var.
÷ Buradan geçerken yüksek sesle bağırmayın demekti.
Eğer bir evin camında kırmızı çiçek varsa,
÷ Bu evde evlilik çağına gelmiş genç kız vardır.
÷ Buradan geçerken, konuşmalarınıza dikkat edin;
÷ Ölçülü konuşun anlamına geliyordu.
3- Burası bir imtihan dünyası ve hayat geçiçiydi.
÷ Fani dünyada yüzyıllar boyu bu evlere sahip olunamazdı.
Onun için evlerin duvarlarına;
÷ ”YA MALİK'ÜL MÜLK” yazarlardı.
÷ ”Ey ALLAH’ım bütün mülk senindir, bizse emanetcin.”
÷ Anlamına gelmekteydi.
Aynı manâyı Kabir Taşlarına işlemişlerdi.
En üste "Besmele ve Ya Baqî" yazdırılır;
÷ Bu ise geride kalanlara;
÷ "BAKî OLANIN YALNIZ ALLAH" olduğunu,
÷ "ZAT'INDAN GAYRI HER ŞEYİNSE FANÎ" olduğunu ihtar ederdi.
4- Kapı tokmağında;
”YÂ FETTAH ” yazılıydı.
÷ Bu bütün kapıları açan, sıkıntıları ve dertleri gideren anlamlarına gelmekteydi.
Şimdi ise birçok işyerlerinde kapılarda,
÷ ”İTİNİZ” yazıyor.
÷ Bu da medeniyetimizin geldiği son noktayı gösteriyor.
5- İnsanlar edeplerindeki incelikten dolayı ”ışığı yak” demezlerdi.
÷ Çünkü yakmak olumsuz bir kelime olduğu için onun yerine ”ışığı uyandır” denilirdi.
Gece yatacakları vakit ise;
”Işığı-mumu söndür” demezlerdi.
÷ Çünkü söndürmek olumsuzluk çağrıştırdığı için,
”Işığı dinlendir” denilirdi.
6- Alemlere rahmet Peygamber-i Zî Şân'ımız 63 yaşında Dâr-ı Bekâ'ya irtihal etdikleri için;
÷ Yaşını soran birine,
÷ Şayet bu yaşı aşdı ise, Rasulullah'a hurmeten;
÷ "Biz haddi aşanlardanız" derdi.
7- Eve müsafir geldiği zaman,
Müsafirlerin ayakkabılarının burunlarını dışarıya dönük değil‘de içeriye dönük yaparlardı.
÷ Bunun anlamı ise,
÷ ”Biz sizin müsafirliğinizden memnun kaldık,
÷ Evimizi tekrardan şereflendirmenizi bekleriz” idi.
8- Müsafire kahvenin yanında su ikram ederlerdi.
÷ Eğer müsafir aç ise;
÷ İlk önce suyu,
÷ Tok ise kahveyi alırdı.
÷ Eğer suyu almışsa ev sahibi hemen müsafiri yermeyecek ve utandırmayacak bir şekilde mütevazi bir sofra hazırlardı.
÷ Müsafirin karnını doyururdu.
9- Kapı tokmakları aslan başlı ve çiçek motifli içiçe iki tokmaktan oluşurdu.
÷ Aslan başlı kalın ses,
÷ Çiçek motifli ise ince ses çıkarırdı.
Böylece eve kimin geldiği anlaşılır,
÷ Kapıyı tok sesle vuran müsafir erkek olduğu için;
÷ Kapıyı evdeki erkek açar,
÷ Tiz sesle vuran bayan olduğu içinse;
÷ Kapıyı evdeki bayan açardı.
10- Abdest almak isteyen birisi, "ABDESTİMİ TAZELEYECEĞİM" derdi.
÷ Bununla aslında her zaman abdestli olmanın güzelliğini ve;
÷ Ne zaman geleceği belli olmayan ECELe hazırlıklı olmayı telkin ederdi.
11- Evde kimse ayakta yemek yemezdi.
Çocuklar bile.
÷ Önce eller yıkanır,
"Sofraya hep birlikte oturulurdu."
÷ Evin en büyüğü yemeğe başlamadan kimse başlamazdı.
÷ Evin en büyüğü yemeğe başlarken,
÷ Herkesin hatırlaması için, duyulacak kadar sesle besmele çekerdi.
Sofradan kalkerken;
÷ ”Hayırların fethi,
÷ Şerlerin def'i" ve
÷ "Yüce YARADAN'a şükür" için;
÷ Yemek duası okunur, Fatiha Suresi ile amin denirdi.
Rabb-i Rahîm'imiz Tüm Ecdadımıza Ganî Gani Rahmet Eylesin... Amîn.Sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
Ümit çebi
umitcebi@hotmail.com